İş Bölümü ve Yük Olmak Meselesi

Evlilik

Geleneksel evlilik modeli doğru yaşandığında iki taraf için ama en çok da çocuk için bir kazanç. Bir aile vardır; aile fertlerinin görevleri bellidir, ev işi ve evi geçindirmek şeklinde iş bölümü yapılır, çift birbirine dayanak olur ve hayatı birlikte sırtlayarak yuvarlanır giderler.

İnsanlık bu geleneksel evlilik rolleriyle bir süredir savaş halinde. Çünkü yaşadıkları çok fazla problem oldu. Erk sahibi erkekler, güçlerini istismar ettiği durumlarda büyük mağduriyetlere sebep oldular, kadınlar da bu çaresizlikten bunaldı. Kaderlerinin erkeğin iyiliğine, karakterine bağlı olmasını istemediler. Bu motivasyonu o kadar iyi anlıyorum ki…

Sadece erkeğin istismar etmesi bile değildi mesele. Baba iyi olsa dahi, insanın ihtiyaçlarını gereğinden fazla azımsayan bir yaşam tarzı olabiliyordu bu. Hazlar geri plana o kadar atılıyordu ki, başka şekillerde haz ihtiyaçları patlıyordu. Kadın sokağa karşı cilveli olmasın aman diye bastırılmaktan ve çok çocuk yapıp onlara bakmanın yükünden güzelliğini, gençliğini çok erken feda ediyor, erkekler de gözlerinin dışarda olmasını kendilerine hak görüyordu. Çocuk yetiştirmede zaten cehaletten kaynaklı apayrı problemler vardı.

Dedik bu sistem güzel değil ve sistemdeki sorunları gidermek yerine ne yaptık? İptal edelim bunu, iğrenç, tü kaka dedik ve günümüze geldik işte.

Bugün, iş bölümü modeli terk edildiği için kadın-erkek ilişkilerinde, evliliklerde tam bir karmaşa, tam bir belirsizlik hakim. Karmaşanın olduğu yerde de düzen sağlanamıyor, iki taraf da kendini istismar edilmiş hissedip duruyor. Erkekler maddi olarak kadınlar tarafından istismar edildiklerini düşünüyor, kadınlar da çocuk bakımı ve ev işlerinin bölüşülmesi açısından. Çünkü herkes hepsinin ucundan tutmaya çalışıyor da, senin karşı tarafın üstünden aldığın yükü ona sunduklarınla denk getirmesi o kadar zor ki…

Erkeklerin ev işleri konusunda kadınlara ne yaşattığı ile ilgili yazmıştım. Erkekler ve Konfor başlıklı yazıma bakarsınız. Bugün de kadınların erkeklere maddiyat konusunda ne yaşattığını biraz konuşalım.

Feminizm çok çabalasa da bir erkeğin kazancı bir kadının kazancından, aynı işi yapsalar dahi yüksek. Bunun sebepleri karmaşık. Yetenekte denk olan bir kadın ve erkeğin iş yerine sunabildikleri arasında belirgin bir fark var ki, bu farkı oluşturan şey kadının hamilelik, doğum, emzirme derken bir süre fiziksel olarak, muhtemelen daha uzun süre de konsantrasyon manasında şirkete daha az yarar sağlıyor olması. Bu, kadının eksik olmasından kaynaklanan bir şey değil. Yeni bir cana hayat veriyorsun, kendi başına bile devasa olacak bir işle sorumlu oluyorsun. Üstünde o kadar devasa bir işin varken bir de nasıl bu yükü taşımayan karşı cinsinle aynı seviyede bir performans göstermen mümkün? Vahşi kapitalizm düzenindeyiz. Performansın aynı olmayacağı varsayılarak ödeme de aynı olmuyor.

Hal böyle iken diyebiliriz ki sıklıkla birbirine denk işler yapan bir çiftte bile erkek kadından çok ekonomik katkı sağlıyor eve. O zaman da bekliyor ki kadın da kendinden daha ağırlıklı ev işi yapsın. Ama işte sorun şu ki kadın daha az çalıştığı için daha az kazanmıyor, ona daha az ödendiği için böyle bir durum var ortada. Yine de, fazla iş yapması kadından bekleniyor ve sorunlar çıkıyor.

Tabi her senaryo böyle değil. Kadınlar sadece çok çalıştığı için evde işlerinin azalmasını talep etmiyor. Bazı kadınlar da gerçekten ev işine mesafeli olarak yetiştirildiler. Bunu özellikle annesi aldatılan arkadaşlarımda gördüm. Mesela anne kızını “aman kızım erkek için uğraşma, sen saçını süpürge edersin, o gider parasını başkalarıyla yer” diyerek büyüttü. Bu yüzden de kız geleneksel modele düşman, tepkisel olarak yetişti. Bir model de, bu şekilde bir geçmişi olmasa bile modern olmaya tapınan kız modeli. Hayat tecrübesi az, derinlemesine düşünce yok… Eskiler ne yapıyorsa geriydi, bu da eskilerin işi, o zaman kötü diyen kadınlar bunlar.

Yalnız beyler, bu son paragraftaki kızların görüşlerini evlenmeden ayan beyan görebilirsiniz. Süslenmeyi biliyorlar ve sekste daha iyiler diye onlarla evlenmeyi düşünüp sonra eleştirme çabalarınız da biraz komik duruyor. Bu kızların ya kendilerinin çok para kazanması, ya da çok para kazanıp kendilerine yardımcı tutacak bir adamla evlenmesi şart zaten ki genelde ikinciyi yapmaya çalışıyorlar. Hiç kendilerine yönelmeyin derim. Zaten çoğu doğru yaparak evlenmek de istemiyorlar. Geçinmek maharetine sahip olacaklarını da düşünmüyorum bu düşünceler ve beklentiler içindeyken.

Kadın, erkeği maddiyat konusunda ne zaman istismar eder bir konuma gelir? Bir kadın, maddi gücünüzden yararlanıyor, eğer çocuk doğurup bakmak gibi büyük bir görevle uğraşmıyor, buna rağmen ev işi yapmıyorsa bence sizi istismar etmiş olur. Nokta. Bunda tartışılacak bir şey yok. Evlilik iki kişiliktir. Herkes ortaya bir eser, bir emek koymak zorunda. Bu para olur, çocuğun terbiyesi olur, evin çekip çevrilip ev ekonomisinin yönetilmesi olur, alışkanlıklarınıza göre paylaşırsınız. Sadece seksi ve iletişimi paylaşıyor olmanın evlilik kadar çeşitli yönleri olan bir kurumda dengeli bir alışveriş olacağını düşünmüyorum.

Mutlu bir evlilik için; yanında bulunulmaktan mutlu olunan bir insan ol, sana ayrılmış olan görevleri yerine getir, sevdiğine gölge etme-yük olma, güzel seks yapın. Adam olana çok bile.

Bu yük olmaktan kastımı “ben her işimi halleden bir kadın olmalıyım, erkekten hiçbir şey istememeliyim” sananlar oluyor, çünkü böyle bir yönelim de var.

Benim yük olmak olarak kast ettiğim bu değil. Duygusal yük olmak, kapris ve beklentilerle başına çıkmak, kendini sürekli memnun edilmesi gereken bir noktaya oturtmak olarak düşünüyorum ben yük olmayı. Bir kadının erkekten maddi veya fiziksel olarak yardım alması ona yük olmak değildir. Karşılığında dediğim gibi kendine düşen görevler varsa ve bunları yerine getiriyorsa, erkekler bırakın üstünde yük olunduğunu düşünmeyi, “işe yarar” hissettikleri için kendinden hiçbir şey istemeyen bir kadınla olacaklarından daha mutlu hissederler.

İş bölümü modeli iyidir. Birbirini istismar etmemeye dikkat edip, paylaşımı denkleştirmenin zor olduğu zamanlarda karşıyı hoş görüp, karşımızdakine görevi neyse yardım edebileceğimiz noktalarda “onu dilenir hale sokmadan, istemekten helak etmeden” yardım edersek, yuvarlanır gideriz.

Yorumlar

Sultan (29 yaşında) 6 ay önce yazdı:

Merhaba,

Okulda tanışıp 4 yıl beraber olduktan evlendik. İkimizde mühendisiz. Kız tarafı olarak ailem varlıklı ve geleneksel, erkek tarafı durumu da orta segmentte ve modern bir aile. Evlenirken geleneksel olarak kız tarafı olarak belli talepler oldu. Özellikle kız tarafı daha ilk günden çok açık ve net bir şekilde bu bir başlık parası değil, bu çocukların kendi geleceklerini garanti altına alınması adına istenen şeyler. Normalde bizim geleneklere göre evi,düğünü erkek tarafı , ev eşyalarının da bir kısmını ve çeyiz, kına gecesi kız tarafı yapar.  Ancak zaten kız tarafı olarak biz daha esnek davranıp ne ev ne de eşyayla ilgili hiçbir şey gündem olmadı. Çünkü düğünde hem erkek tarafının hem de kız tarafının taktıklarıyla ev alınır, eşyalarda karşılıklı olarak alınır diye düşünüldü. Ama erkek tarafı altın konusunu sanki başlık parası gibi değerlendirip, altın istenmesinin çok çağdışı olduğunu dile getirdiler. Kız tarafı olarak şaşkınlığa uğrasakta burda çıkar ilişkisi olmadığını, gençlerin hayatını ailelere bağımlı olmadan kendi paralarıyla kurmaları gerektiğinin altı çizildi. Kız tarafı hem nişanda tek kuruş bile ödettirmeden kendisi organizasyon yaptı. DÜğünde de kız tarafının çoğunluk, baskın olması sebebiyle de düğün kız tarafının gölgesinde oldu. Yapılan tüm harcamalarda her şeyi eşit paylaştılar. Üstüne kız tarafı erkek tarafının misafirlerini ağırladı. Bunları anlatıyorum çünkü kız tarafı hem kızını verdi, hem de çokça harcama yaptı, hem de üstüne emek ve stres çekti. Erkek tarafı tatile gelmiş gibiydiler. Neyse sonuç olarak tüm bunlar tartışmalı, aileler gerginlik çıkmasın diye içine attılar. Biz evlendik ama eşim yurtdışında çalışmaya gittiği için ben baba evinde kalmaya devam ettim. Çalışma hayatıma devam ettim. Eşim uygun şartlar sağlandığında yanıma geleceksin diye söyledi. Ailesi ve kendisiyle tartışmaya başlayınca bana ailen seni sattı dediler, o altınlar senin değil, "babamın" diye üzerimde çok büyük psikolojik baskı kurdu eşim. Ben de altınların hepsini iade ettim. Ama tartışmalar sadece bu da değildi, ev kurulduğunda kira, yeme,içme, eğlence, özel harcamalar hepsini ev arkadaşı gibi yarı yarıya bölüşmemiz gerektiğiyle ilgili hem eşinden hem ailesinden baskılar gördüm. Dışarı yemeğe gittiğimizde alman usulü denilmeye başlayınca hesabın hepsini ben ödeyip, sinirlenip düğündeki ceplerinde akrep varmış tavrı söylenmeye, yetersizliklerini yüzüne vurmaya başladım. Aslında yetersizlik değil, paylaşmak istememe sürekli böyle mal kaçırma hali vardı üstelik benim 3 katım maaş alırken. Sen de x kişisi gibi çocuk doğurup koca parası mı yiyeceksin diyen bir aile vardı. ÜStelik şimdiye kadar almak istediklerimi hep kendi paramla aldım. Kocamın arabası yokken benim arabam vardı. Ailem evimiz olsun diye para vermeyi teklif etti. Ama onlar biz x koyduysak siz de x koyacaksınız diye baskı kurdular. Hani kadın erkek eşitti diye üzerime geldiler. Eşim yurtdışında 6 aydır çalışıyor hiçbir zaman ondan destek almadım maaşım yetiyordu bana, ama o bana bir kere bile bir şeye ihtiyacın var mı demedi. Ailem de boşver senin ihtiyacın yok, kendine yetersin yetmediğinde destek oluruz dedi üstelik kendi geleneklerine çok aykırı olmasına rağmen. Ama onlar bizi gerici, ataerkil, çağdışı bulduklarını. Evi geçindirmek erkeğin görevi değil çünkü sen de çalışıyorsun dediler. Bu beni çok agresifleştirdi, onların çok paragöz olduğunu, bencil olduklarını, aile kavramından yoksun olduklarını bağıra bağıra her fırsatta söyledim. Altınları iade etmeme rağmen bu tantana geçmek bilmedi. Bu arada sevgililik döneminde hiç böyle bir adam değildi, çok eli açık. Hiç bir hesabı yapmazdı ama o zaman ben de çok eli açıktım. Bazen ona böyle ihtiyacım olduğunu hissetirmedim diye mi böyle oldu, düğünde gereksiz harcamalar yaptırdım diye mi intikam alıyor bilmiyorum. Ama hiç bir zaman onun parasını yiyeyim diye bir gayem olmadı ama düğünde benim ailem bu kadar para harcıyorken onların sürekli kaçması beni irite ettiği için çok kavgalar ettik.  Eşim çok gelgitli bazen de ben bizim için para biriktiriyorum , senin konforun benim için önemli gibi, hatta hediyeler de alan biri oluyor. Bu yüzden de hangisi gerçek duygusu bilmiyorum öfkelendiğinde de bambaşka senin masraflarını karşılamak benim görevim değil diyor. Ki karşılamıyor çünkü ben kendim alıyorum. Aynı evde de kalmıyoruz. Aynı evde kaldığımızda ne olacak acaba? Çok uzattım biliyorum ama nerde yanlış yaptım? ne yapmalıydım? Şimdi gündemde boşanma var.

Mantıklı Kadın 6 ay önce yazdı:

Sultan,

Dürüst olacağım.

Bizim evliliğimizde ve birçok evlilikte altınla ilgili bir sorun yaşanmıyor. Bu altın-yatırım-ev-araba işlerine girmeyen, ileriye dönük yatırım yapmayan insanların evlendikten sonra zorluk yaşayacakları, sırf o zorluğu yaşamasınlar diye evlenirken bu kadar büyük alışverişler yapılması düşüncesini ben de yanlış buldum. Ailenin bu konuda ısrar etmesi karşı aileyi ciddi biçimde tetiklemiş belli ki. Ayrıca zaten yaptığınız muamele erkeğin gelecek potansiyeline güvenmemektir, farkında mısınız? Velev ki ortaya hiçbir şey konmayacak olsaydı, aceleniz nedir? Hayata bir el yağda bir el balda başlanmak zorunda mı? Ben senelerce kirada oturdum, en az 5 sene arabamız yoktu, altınları eşimin işine yatırımda kullandık ve bir kısmı da boşa gitti, noldu? Hiçbir şey olmadı. Eşim hepsini ve daha fazlasını yıllar içide kendi emeğiyle yerine koydu. Zaten olması gereken de budur. Sizler bebek değil yetişkinsiniz. Ailenin bakış açısını yanlış buldum, onu söyleyeyim.

Kusura bakma ama hikayeyi bir de kurttan dinlemek lazım hissine kapıldım yazdıklarından sonra. Bence siz önce çok tetiklemişsiniz, onlar size tepki olarak saçma sapan davranışlarda bulunmuşlar. Siz çok hak sanrılı davranmışsınız, bu yüzden onlar size sınır koymak durumunda kalmışlar. Ha belli ki densiz, kindar ve kibirliler.

Hem ekonomik hem kültürel farklılık var. Birbirinizle çocuk büyütebileceğinizi düşünmüyorum. Yol yakınken boşanmanızı öneririm. Sen de kurtulursun. evlilikte dertler uzun süre azalmaz bilakis artar. Hele de küçük çocukla.

Elif (28 yaşında) 9 ay önce yazdı:

Merhaba cıvıtık, nasılsın ? 

Benim danışmak istediğim konu ilişkide maddiyat ve yük olma durumuyla ilişkili. 

Kısaca kendimden bahsedersem durumu daha iyi açıklayabileceğimi düşünüyorum. 27 yaşındayım, yüksek lisans yapıyorum akademisyenliğe hazırlanıyorum. Çevrem hala buna inanamasa da uzun süredir yaklaşık 8-9 sene kadar ilişkisi olmayan, eli yüzü düzgün genel olarak beğenilen birisiyim. Bu ilişki olmama durumu bilinçli tercih diyebilirim. Yakın arkadaşlarıma ki çok fazla değillerdir, sevdiğim değer verdiğim insanlara karşı düşünceli, sıcak, anaç yaklaşan onları mutlu etmeye çalışan birisiyim. Bunu söyleme nedenim her ne kadar sorumluluk almaktan kaçmayan biri olduğumu belirtmek olsa da biraz ilişkilerden çekindim açıkçası. Uzun süre emek verdikten sonra bitebilir düşüncesi beni “neden şimdi hevesimi, vaktimi ve enerjimi harcayayım, ilerde gerçekten hayatımı birleştirmek istediğim kişiye veririm bu emeğimi ” düşüncesine itti. Arkadaşlarımın da evlenmesiyle birlikte artık yavaş yavaş ciddi ilişki düşünmeye başladım, ancak bu noktada kendi paramı henüz kazanamıyor oluşum ve bu şekilde kendimi yeterli görmeyişim ortaya çıktı. Anne tarafımdaki kadınların hepsi okumuş ve çalışan insanlar, en yakın olarak annem öğretmen anneannem emekli öğretmen. Bende de o kadar emek vermişim karşılığını alayım, ailemin de emeklerinin karşılığını vermiş olayım gibi bir düşüncem var. Ailem bana hiçbir zaman çalış para kazan gibi bir söylemde bulunmadı ancak bunu kendi kendime içselleştirmişim sanırım. Bir ilişkiye başlamak için bile kendi paramı kazanmadığımdan cesaret edemiyorum. Bir arkadaşım aracılığıyla tanıştığım ancak farklı şehirler sebebiyle uzaktan görüştüğüm sohbetimizin, hayata bakış açımızın, beklentilerimizin çok uygun olduğu aslında mantık ile ilerlediğimde evlilik hayatında çokta iyi arkadaş oluruz biz dediğim, ilişkiye benden daha çok ciddiyetle yaklaşan bir kişiyi sırf hayatım daha belirsiz diye aslında maddi kazancım olmadığı için reddettim mesela. Para kazanmadan birini hayatıma alamam, aile kuramam düşüncesi çok eril bir düşünce bunun farkındayım, bunu değiştirmek için neler yapabilirim bilemiyorum, neler tavsiye edersin bana ? Bu düşünce kalıplarıyla sürekli erteleyerek ilerde yalnız kalmaktan, pişman olmaktan korkuyorum biraz da 

“ Bir kadının erkekten maddi veya fiziksel olarak yardım alması ona yük olmak değildir. “ cümlen beni çok etkiledi. Evet kadın olarak beklentilerimiz karşı taraftan hem maddi hem manevi hem fiziksel olarak fazla olabiliyor ancak belirli bir standartta yaşamaya devam etmek istiyoruz, isteklerimiz oluyor. Örneğin bir şey gördüğüm zaman onu almak istediğimde kendi kazancım olmazsa eşimin kendi emeğiyle kazandığı parasını nasıl gönlümce harcayacağım yapamazmışım gibi gerçekten yük olurmuşum geliyor ve istediğimi alma konforuna sahip olmak için kendi kazancım olmalı diye düşünüyorum, yanlış bir düşünce mi bu ? 

Maddiyatın, hayatın binbir türlü hali var evlenince ne çıkar bilinmez vs gibi durumlardaki etkisini kötüyü düşünmemek adına bu sorularıma dahil etmek istemedim, umarım hiçbir kadın bu durumu yaşamak zorunda da kalmaz ve mutlu bir evliliği sürdürmeye devam eder. 

Yük olma meselesini düşünmek yersiz mi, bu karşımdaki beye mi bağlı, bu düşüncelerimi nasıl dönüştürürüm kurtulurum, erkekler bu konu hakkında farklı bir bakış açısıyla mı bakıyorlar ne düşünüyorlar, senin düşüncelerin neler gerçekten merak ediyorum 

Mantıklı Kadın 9 ay önce yazdı:

Merhaba Elif,

Çok temel bir meseleyi kaçırıyorsun, o yüzden de kendini boşuna bir cendereye sokmuş durumdasın.

Neden evleniriz? Daha da basite gideyim, neden kadın ve erkek olarak birbirimizi isteriz? Hatta, neden kadın ve erkeğiz? Hiç düşündün mü?

Bu konunun en temel cevabı: nesil sahibi yani çocuk sahibi olmak için. Tamam üstüne bir ton duygusal ve sosyal ihtiyaç da geliştirdik vs. ama en temeldeki motivasyon budur. Aslında yazılarımda bundan çok bahsettim, ama sana tekrardan özetleyeyim.

Bir çocuğun doğmaya ve yaşatılmaya ihtiyacı var. Bu konuda iki cinsiyetin yapabildikleri birbirinden farklı. Kadınlar doğururlar ve emzirerek ilk besini sağlarlar, çok uzun süre de ilk bakım verici anne olagelmiştir. 

Peki erkekler? Erkekler döl vererek bir yaşama sebep olduklarında o yaşama dair sorumlulukları bitmiş midir? Hayır, zira erkekler döl verip geçtiklerinde çocukların anneleriyle yalnız kalıp yaşama oranları hayli düşük olmuştur. Bu yüzden erkekler yaşatmak noktasında devreye girerler. Bunu da kaynak üreterek ve güvenlik sağlayarak yaparlar.

Yani ortada amaç olarak yaşamı sürdürmek var ve senin kadın olarak buna kattığın değer doğurmak ve bakım vermek, erkeğin buna kattığı değerse kaynak getirmek ve korumak.

Sen hal böyleyken, eğer çocuk doğuracaksan bir de üstüne erkeğin yaptıklarının birebir aynısını yapmak gereğini neden hissediyorsun? Bu kendine aşırı yüklenmek değil midir? Çocuk doğurma-büyütme eylemini değersiz görmek değil midir? Ya da erkeğin işlevini değersizleştirmek değil midir? 

Bak, ben kadınların meslek ve gelir sahibi olmasına destek veren, hatta senin dediğin senaryolarda erkeğin insafına kalmaması için bunu şart gören biriyim. Lakin, senin kendin için belirlediğin yolu ben bir aşırılık olarak gördüm.

Birincisi, evlenir evlenmez çocuk yapmak gerekliliği diye bir şey yok ve ortada çocuk yokken evli olmanın günlük yaşam pratiklerinde bir ev arkadaşıyla birlikte yaşamaktan bir farkı yok. Mesela sen bugün evlensen, senin akademik hedeflerine ulaşamamana ne sebep olacak ki? Kayınvalidene gidip mantı açmak zorunda mısın? Modern evlilik böyle bir şey değil ki, herkes kendi çatısında kendi sorumluluklarıyla yaşıyor zaten. Sana evliliğin başında okula-mesleğe emek veriyorsun diye karşı çıkacak adam zaten bunları başarmış olmuş olsan da ileride sorun çıkarırdı; sen meslek sahibiyken çalışmana sorun çıkarmayacak adam sen meslek sahibi olmadan, olmaya çalışıyorsun diye verdiğin emeklere de sorun çıkarmaz, anladın? Zaten senin çalışmanla bir problemi olmayan bir koca bulman lazım, böyle bir adamla evlendikten sonra da ha işini 2 sene sonra edinmişsin, ha mesleğin varken başlamışsın, bir şey fark etmez. Senin sadece hemen çocuk istemediğini belirtmen, buna göre evlenmeniz gerekiyor. 

Ha bence, meslek için çocuğu ertelemek de doğru değil. Çünkü çocuğu yapabilmek de ona bakabilmek de fiziksel-mental dirilik isteyen şeyler. Çocuğu yaparken düşük viteste devam edilecek bir meslek hayatı belirleyip çocuklar ilk okula gittikten sonra hızlı vitese takmak en akıllıca olan plan. 

Bu süreçte erkeğin kaynaklarından yararlanmanın neden hiçbir problem olmadığını, aksine daha doğru bir dengeyi sağlıyor olduğunu üst paragraflarda yeterince açıkladım sanıyorum ki.

Sizler, kadının doğurmasındaki dehşet katkıyı, önemi görmediğiniz için kadınla erkeğin emeğini eşitlemeye çalışıyorsunuz nedense :) Üstelik, erkekler ne ister dedin ya? Erkekler saygı duyulmak ister ve işlevsel görülmek. Sen eve erkek kadar katkı getirip bir de üstüne doğurursan, erkekten çok daha fazla işlevi olan bir hale gelirsin. Bu sefer erkeğe nasıl derinden bir saygı duyabilirsin ki? Bugün, boşanma oranlarının bu kadar artmış olmasının sebebi erkeklerin eskiye nazaran daha kötü davranan erkekler olması değil, bilakis çok daha iyi erkeklerle muhatabız. Mesele, erkeklerin işlevsizleştirilmiş olması. Bir de böyle bak.

Elif (28 yaşında) 9 ay önce yazdı:

Evet, şu an her satırı tekrar tekrar okudum ve çok haklısın. Aslında düşüncelerimin ikiye bölünmüş olduğunu sayende fark ettim. Bir yanım, kadın kendi parasını kazacak, kimseye eyvallahı olmayacak, istediğini kimseye sormadan alma özgürlüğü olacak, kimseye hesap vermeyecek diye düşünürken diğer tarafım kadın aslında evde durduğunda, ailesinin mutluluğu huzuru için iç dengeyi sağladığında ne kadar büyük bir işi yapmış oluyor diyor. Huzurlu bir evde yaşamak kazanılan paralardan çok daha değerli aslında ama görmüyoruz bunu. Doğurmak ve yavruyla ilgilenmek gerçekten çok emek isteyen bir süreç, toplum olarak bu durum o kadar olağan bir hale gelmiş ki gözümüzde ardındaki emeği, zahmeti, sorumluluğu çok normal şeyler gibi algılar olmuşuz. Şu an yazdıklarını okuduğumda daha da iyi anladım bu durumu. 

Benim içinde bulunduğum durum ya da düşünce yapım da sanırım daha çok genel istek ve ihtiyaçlarımı düşünmeden alabilme endişesi üzerine. Bunu da ilişki ve evlilikten kaçma bahanesi olarak kendime empoze etmiş gibiyim yük olmamam lazım diyerek. Gerçi karşıma çalışmasan da önemli değil ben tüm ihtiyaçlarımızı karşılarım diyen bir bey de çıkmadı. Bu devirde ekonomide o da zor aslında, erkekler de doğal olarak tek başıma aileyi evi idare edemem diye çalışan bir eş istiyorlar sanırım, ya da benim karşıma dediğim gibi çalışmasan da önemli değil diyen birisi çıkmadığı için tüm erkekleri aynı düşünce kalıbındalar gibi görüyorum. Erkeklerin kendilerini çok daha işlevsel görmeleri ve kaba tabirle bir işe yarıyorum düşüncesinde olmaları da onların mentali açısından daha iyi sanırım. Ancak günümüzde sağlıklı maskülen zihne sahip erkekler gittikçe azalıyormuş gibi geliyor bana. İşlevsellikten daha çok para yediriyorum kafasında olanlar da var, insan bunları duyunca da çekiniyor hani. Peki birisiyle tanıştım diyelim, arkadaş ortamında çok gözlemleme şansım olmadı ilk kez görüşeceğiz onun hangi hareketlerine, söylemlerine bakabilirim, ya da düşüncelerini öğrenmek için hangi kilit soruları sorabilirim ki maske sözlerini değil de gerçek düşüncelerini daha iyi anlayabilirim ? 

Sözde bildiğim şeyleri idrak edememişim tam olarak, ve anlattıkların gerçekten çok iyi geldi bana. Çok teşekkür ederim gerçekten

Mantıklı Kadın 9 ay önce yazdı:

Elif, konu basit gibi görünen o kadar çetrefilli bir konu ki. Cevap yazması, sana olayı tüm yönleriyle göstermesi de çok zor.

"Kimseye eyvallahı olmayacak." Bu cümle nereden geliyor? Eskiden, kadınların erkekten ayrılma şansları neredeyse yokken, bu şanssızlığı, bu çaresizliği kullanan erkeklerin yaşattığı acılara bilenen kadınların sözleri bu. "Aman ben çaresizdim kızım, karşı çıkamadım, dayak yedim, aldatıldım, babam bile sahip çıkmadı, aman sen kendini geçindirecek ol, kimseye eyvallahın olmasın." Bu tarz hikayeleri kendi annemizden duymamış olsak da arkadaşlarımızın annelerinden, uzak akrabalardan bazen daha yakın akrabalardan da duyduk.

Bugün ne oldu? Kadınlar artık bu şekilde muhtaç yetiştirilmiyorlar. Lakin, her şey iyi mi oldu? Denge sağlandı mı?

Hayır. Bugün, erkeklerin evlilik içindeki işlevleri o kadar daraltıldı, inisiyatifleri o kadar azaltıldı ki, kadınlar evliliklerini, aslında bir önceki neslin kadınlarının kendileri yaşasa asla olumsuz görmeyecekleri sebeplerle bitirir oldular. Şimdi sana bu konuyu biraz açayım ki, çevrenden çok "haklı" olduğunu düşünerek, bir kadın için gerekli olduğunu düşünerek benimsediğin, sahip çıkmazsan içinden bir şeylerin alarm verdiği bu kalıpları tekrardan gözden geçir.

Bir evlilikte kadın ve erkeği bir çizginin iki ucuna koyalım. Bu çizgi üzerinde gezen bir nokta onların güç dengesini ifade etsin.

İnsan, çiğ süt emmiş bir varlıktır. Nefsimiz vardır. Bunun üstüne, bizler ahlak ve duygular ile bir medeniyet inşa etmiş durumdayız ve birbirimize iyi, doğru davranmaya çalışırız. Ancak, insanın o yaramaz tarafı asla ölmez, pusuda bekler. İşte o yaramaz, ilkel yönümüzü kontrol altında tutan, onun çeşitli sinsi kılıflarla davranışlarımıza hakim olmasını engelleyen bir şey de bu güç dengesidir. Nefs hakim olduğu anlarda, kim daha güçlüyse karşısındakini ezer. Erkekler nasıl melek değillerse, kadınlar da melek değildirler. Her zaman iyilikle, adaletle motive olmaz, bunlara göre davranmazlar. Bazen, çok güçlü olduklarında, onlar da yanlış yaparlar.

Bu yanlışlık, sana kötülüğü olmayan bir kocayı türlü bahanelerle kendinden uzaklaştırıp, onunla sürekli kavga çıkarıp, onun hiçbir yaptığını beğenmeyip, hayatındaki her olumsuz şeyi abartıp, her olumlu şeyi yok saymayı-küçültmeyi de içerebilir. Bu anlattığım şey, şu an hiç az yaşanan bir şey değil ve bunun da nedeni güç dengesinin kadının lehine olan tarafa geçtiği evliliklerdir.

Kadınlar hipergamik canlılardır, kendilerinden iyi gördükleri bir erkeği isterler. Nedeni de bizim doğuran ve çocuğa çok daha fazla yatırım vermesi gereken taraf olmamızdır. 

Neye bağlayacağım?

Biz kadınlar, kocamızın güçlü, otoriter, iradeli, yakışıklı, çekici, yatakta muktedir vs. olmasına içgüdüsel bir ihtiyaç duyarız, bunu isteriz, bunu severiz, erkek bunu yaptığı takdirde kendimizi ona teslim ederiz. Kadın olarak seçimimizin, kocamızın içimize sinmesi için onun "iyi bir catch" olduğunu düşünebiliyor, hissedebiliyor olmaya içsel bir ihtiyacımız var.

Biz ne kadar başarılı olursak, ne kadar yükselirsek, onun yaptıklarını yapar duruma gelirsek de, hayatımızdaki erkeğin bu ihtiyacımızı karşılaması ihtimali o kadar düşüyor. Biz ilişkide güçlenince, erkek zayıflıyor. 

Hani güç dengesini bir çizgi üstünde tasavvur ettirdim ya, çünkü böyle. İlişki varsa, iki tarafın gücü artık birbirine göre nisbi bir değerdir, birbirinden bağımsız değildir. İdeal güç dengesi bence de, erkeğin %70, kadının %30 güçlü olduğu noktada oluşur.

Partnerimizin zayıflaması, isteklerimizin olabilirliğini garantilemek açısından bizi mutlu ediyor gibi görünüyorken, partnerinden duyacağın içsel memnuniyeti de baltalıyor öbür yandan. Ona vereceğin kıymeti azaltıyor. Hipergamin hiç doyurulmadığı zaman adamın en küçük hataları gözüne batar hale geliyor. Bu sefer, evet, erkek kadına zulmedemez bir konumda oluyor da, kadın çoğu zaman da farkında olmayarak erkeğe zulmetmeye başlıyor. İlişkinin sağlığı, diğer yönden bozuluyor.

Yani, erkekten bağımsız olmak bir şeyleri yaparken, başka şeyleri bozuyor. Bu açıdan, idealliği sorgulanır.

Benim şahsi düşüncem, erkeklerin ekseriyetinin aynı kadınların ekseriyeti gibi iyi, iyi niyetli ve az çok akıllı-sağlıklı insanlar olduğu yönünde. Bizler mutlu olmak istiyoruz en nihayetinde. Bu yüzden bize güvenilmesini beklediğimiz gibi, karşıya da bir miktar güvenmeliyiz. Tamamen, hiçbir B planı bırakmamacasına değil. O da diğer uç. Eski nesillerin yaptığı buydu mesela, o da yürümedi. Ancak o senaryolardan korkup "ben erkekten tamamen bağımsız olacağım, erkeğe hiç yaslanmayacağım, erkeğin hiç parasını harcamayacağım" demek de diğer aşırılık ve nasıl zararlar yaşattığını sanırım açıkladım.

Kaldı ki, bizim payımız doğurmak olduğuna göre, erkeğin bize güvenmemek, bizden bir şey almamak gibi bir şansı var mı? Yahu adam evlat alıyor senin rahminden, daha ne olsun. Ömür boyu da senden yaptığı çocuğa ve onun annesi olarak sana bağlanmayı taahhüt ediyor. Kendi başka kadınlarla olabilecek geleceğini seninle aile kurmak için gözden çıkarıyor. O zaman, sen de kendini biraz daha bırakacaksın, adamın kaynaklarını onun senin rahmini kullandığı gibi kullanacaksın, onun seni sarıp sarmalamasına, sana liderlik etmesine izin vereceksin. 

Erkeklerin şu an geçinme derdini bir kenara bırakırsak, kadınlarla ilgili söylemlerindeki temel motivasyon aynı sizin onlar tarafından istismar edilmekten korkmanız gibi, erkeklerin de sizler tarafından istismar etmekten korkmaya başlaması. Çünkü, sizler nasıl ilk paragraflarda anlattığım gibi vakalar gördüyseniz, dinlediyseniz son 10-20 senede de erkekler o vakaların simetriğini, ortada hiçbir somut yokken bahanelerle boşanan kadınları, nafaka dertlerini, sırf hipergamiyi doyurmadığı için hayatının gerisini ailesini özleyerek geçirmeye mahkum bırakılan erkekleri görüyorlar. Ayrıca, kadınların yatırım yapılası olmaktan gün be gün uzaklaşmalarını, kendilerinden beklenen her değerin (para, statü, duygusal güç, yakışıklılık) fazla fazla talep edilirken, yatırım yapmak için karşıdan bekledikleri iffet, feminenlik, uyum, güzellik gibi kriterlerin tek tek tıraşlanmasını, aşağılanmasını izliyorlar. Böyle çekinceleri olması çok doğal değil mi? Yarış oyuna her yandan katılan aktörlerle inanılmaz zorlaşmışken, duygusal güçlerini, statülerini yükseltmenin zorlaşmış olması, maskülen zihin setinin ayıplanmasından ötürü bocalamaları onların hatası mı?

Senin çok endişelenmen gereken bir şey yok, yanlış anlamadıysam erkeklerin tetiklendiği yaşam tarzına sahip olmayan, değerli bir kızsın. Takılma değil uzun vadeli dertlerde olduğun için de buna göre tavırlar gösterecek, aynı niyetteki erkeklerle frekansın tutacaktır. Sen kendi düşüncelerini gözden geçirmeye bak. 

Alpago (23 yaşında) 9 ay önce yazdı:

Abla erkekleri anladığın ve kadınlara böyle akıcı bir dilde anlattığın için teşekkür ederim. Gerçekten erkeklerin sorunu kadınların değişmiş olan yatırım dengeleri. Biz yatırım yapmak istedikçe kadınlar kaçıyor... Erkekler, Eski erkeklerin güçle yaptıklarının aynısını kadınların bize yapmasından da endişe eder hâle geldiler bu çok doğru. 

Elif (28 yaşında) 9 ay önce yazdı:

Tekrardan çok güzel bir yazı ve açıklama, öncelikle çok teşekkür ederim. 

Genel olarak bahsedilen çoğu şeye çevremizi 1-2 çember genişletince tanıdıklarımızın yaşadıklarından şahit oluyoruz. Evet evlilikte güç dengesi önemli bir nokta, kadının gerçekten içsel beklentilerininin karşılanmasına, o gücü hayatındaki erkekte hissetmesine içsel bir beklentisi var. Güç diyince insanın aklına fiziksel güç olarak geliyo ama kadınların uyguladığı psikolojik yetersizlik hissi çok büyük güçlerden biri. Bu açıdan kadının melek olmadığına, istediğinde nasıl karşısındaki insanları mağdur edebileceğine katılıyorum. Herkes kendini biliyor ama karşımızdaki insanın gerçekten göründüğü gibi olup olmadığını anlayamıyoruz ki, çevremde ilişkinin başında Alfa takılan ama evlendikten sonra başka neler neler çıkan insanlar gördüm. İnsan bunlara şahit olunca karşısındaki erkeğe güvenmekten çekiniyor biraz, yani ben öyleyim. Bana kendini gerçekten olduğu gibi mi gösteriyor yoksa bambaşka biri mi emin olamıyorum. Evet erkeklerin de endişesini anlamaya çalışıyorum, kadınlar arasında çok fazla rol yapanlar var, bu kesime karşı erkekler de kartlarını açık oynamak istemiyor olabilirler ancak bunların yanında gerçekten göründüğü gibi olan kadınlar da yanıyor. Hangi erkek gerçek hangisi rol kesiyor anlayamıyorsun, çok fazla deneyim ve tecrübe dr olmadığı için hal hareket yorumlama desen onu da bir seviyeye kadar anlayabiliyorsun bu yüzden tüm erkeklerden en büyük ricam oldukları gibi kendilerini yansıtmaları. Nolur maskelere rollere bürünmeyin erkekler.

Güç dengesi noktasında %70 fazla mı ideal mi onda emin olamamakla birlikte ben de kesinlikle erkeğin gücü elinde tutan taraf olması kanaatindeyim. Kendi hipergamik düşüncelerimin, hipergami kavramını net olarak öğrenmeden önceye dayandığını fark ettiğimde şaşırdım biraz ne yalan söyleyeyim. Ne zaman ideal bir erkek nasıl olmalı diye düşünsem güçlü, iş bitirici, işinde gücünde, sadık, güvenilir, nerde nasıl davranacağını bilen, koruyucu, sahiplenici, destek olan vs şeklinde giden özellikleri sıralardım ve arkadaşlarımdan çok yüksek beklentilerin biraz düşür ve etrafına bak sözlerini duyardım. Meğersem sadece ben böyle değilmişim, kadınlar olarak böyleymişiz :) Evet erkek güçlü taraf olmalı bununla birlikte de sevgi gösterme, değerli hissettirme, saygı duyma, önemseme vs gibi noktaları kaçırmaması gerektiğini düşünüyorum. Güç elinde olmalı ancak karşısındaki partnerini bu gücüyle ezmemeli, aksine yükseltmeli gibi. Çünkü kadın o sevgi, saygı, beğenilme hissi, önemsenme gibi duyguları karşıdan alınca daha da fazlasını istekli bir şekilde gösterme noktasına taşıyo. İlişki açısından kadınlar ve erkekler kendi değerlerini geliştirmeye çalışıp, ilişki içinde ilişkiyi canlı tutmak ve sürdürmek için çabaladığında güzel bir denge sağlanabilir diye düşünüyorum, iş ki gerçekten bu doğru, değerli, karakterli kişiyle beraber olabilmek. 

Maddiyat ve yük kısmında benim kendimi çok kastığım düşüncelerimin olduğunu gittikçe daha net kavrıyorum. Sayende daha geniş bir çerçeveden bakmaya, düşünmeye ve evet ya maddi güç olmazsa olmazlardan değilmiş demeye başladım. İnsanlık için küçük kendim için büyük bir adım olarak görüyorum bunu :)