Eşi Çirkinleşti diye Dertleneni Kınamak

Evlilik

Zor bir konuyu yazacağım şimdi size. Yazının başında şu görüşümü anlamanız lazım: aldatılmak asla, kata, hiçbir şekilde (sen aldatmadığın sürece) hak edilmez. Eşiniz dünyanın en çirkin insanı hale gelsin, elinizi sürmek istemeyin vs. vs. Al-da-ta-maz-sı-nız. Konuşursunuz, düzelmesini istediğiniz konuları söylersiniz, tavır koyarsınız, boşanırsınız, açık evliliğe geçersiniz ama eşinizin haberi yokken 3. kişileri bu bahaneyle hayatınıza katmak kahpeliktir. Nokta.

Burayı anladığınızı düşünüyorum ve asıl soruyu soruyorum. İnsan insanı her haliyle kabul etmek zorunda mı? Bence değil. Evet kulağa hoş gelmediğini biliyorum. Evet, hastalıkta ve sağlıkta dedik. Evet, risk aldık ve kabullenici olmamız lazım.

Ama bence “bir insan eşini her haliyle beğenmeli” kantarın topuzunu kaçıran bir bakış, sevmeli demiyorum bak, “beğenmeli” kısmına takılıyorum. Olumlama yapabilmemizin bir sınırı var. Evet, olumlama yapabilir ve sorunları gözümüzde büyütmekle savaşabiliriz, bence yapmalıyız da. Ama nereye kadar?

Ben bu konulara şöyle bakıyorum: sen kendine karşı acımasız ve yüksek beklentilerde olacaksın, karşındaki kişiye de hoşgörülü ve makul beklentilerde. Bunu çift olarak karşılıklı düstur edineceksiniz.

Bu arada, bu yazıyı kadınları özne düşünerek yazmıyorum. Toplum ve ataerkil sistem bastırmak yoluna gidip erkeğin rahatı için bunca yıl inkar etmiş olsa da, kadın da erkeğin görünümüyle ilgilenir ve yakışıklı, bakımlı bedene arzu duyar. Erkek kadar duymayabilir, ama bu duyduğu gerçeğini değiştirmez ve önemsizleştirmez.

Kadınlar da erkekler de evlenince salıyorlar. Bu bir gerçek. Özellikle 30 yaşını geçince insanın troid bezleri yavaşlıyor, metabolizmaları gençliklerindeki gibi kalmıyor ve beslenme-egzersizlerinde güncellemeler yapmaları gerekiyor, ancak yapmıyorlar. Hali hazırda biriyle eşleştikleri için, hayatın doğal ve güçlü akışıyla mücadele edecek motivasyonu bekarlar gibi bulamıyorlar. Hal böyle olunca da yağlanmalar, sıkılığını kaybetmek kaçınılmaz oluyor. Kadınlar gebeliğin getirdiği kilo problemleri ve hormonal etkilerle savaşmak durumunda kalıyorlar üstüne. Vücutlarındaki kıl yoğunluğu bile artıyor gebeliklerinde.

Zorunluluk yüzünden olanlara hiçbir şey demiyorum. Nedir bunlar? Doğumdan sonraki aylar. Troid rahatsızlıkları. Kortizon kullanımı. Bunun gibi, sağlık kaynaklı olanlar.

Ancak, haydi itiraf edelim, çoğu zaman durum zorunluluk değil. Hayatın yükü ağır geliyor, biliyorum. Yapılacak listeniz çok kalabalık. Ekonomik yükünüz, belki borcunuz var. Çocuk yüzünden seks de eh, idare. Sıkışmış hissederken tek haz kaynağınız yemek. Ben de aşırı çaresiz ve sinirli hissettiğimde nutellaya sararım mesela. O da bana selülit olarak geri döner. Oysa ki egzersiz meselesini de beslenme işini de yüksek hedefler koyarak değiştirmeden de sonuç alıyorsunuz. Lütfen spor bölümümde günde 15dk evde sporla nasıl 10+ kilo verdiğimi okuyun, aşağıya iliştirdim.

Değiştirmeniz gereken en önemli şey zihniyetiniz. Eşim beni her halimle kabul etmeli düşüncesini bir bırakın. Bu sizi teskin ediyor, bu sizi oyalıyor. Aynı zamanda karşıya ne demiş oluyorsunuz biliyor musunuz? Evet, senden hayat boyu sadece beni isteme, benimle sevişme sözü aldım ama beni arzulayıp arzulamaman umrumda bile değil. Bana zorundasın artık, bunun nasıl bir tecrübe olacağı beni bağlamaz.

Arzu, laf geçireceğimiz, korteksimizle yönlendirebileceğimiz bir şey değil. Arzunun bizi belli bir davranışa itmesini engelleyebiliriz, ancak neyi arzulayacağımızı seçemeyiz, bu şimdiye kadarki deneyimlerimizle bize kodlandı bile. Seçebilseydik, benim kadar ahlak-irade savunucusu bir insan olarak şu an size bu yazıyı yazmak yerine “arzunuzu nasıl beğenmediğiniz birine yönlendirirsiniz” diye bir yazı yazıyor olurdum. Onu yönetemediğimiz için, onun kodladığı görüntüye yanaşmaya çalışmak zorundayız.

Bunu yapmazsanız eşiniz sizi sevmez değil. Eşiniz sizi gene sever. Belki evliliğin ilk zamanlarınkinden de çok. Ama sizi arzulamaz. Onu garanti edebilirim.

Bazılarınız diyecek ki hep aynı kişiyle sevişiyorsak zaten onu arzulamayacağız. Seviyenin aynen korunamayacağını kabul etmekle birlikte, değiştirmenin getirdiği hedonik adaptasyon yüzünden böyle düşünüyorsunuz biraz da. Coolidge etkisi var, ancak hacklenebiliyor. Ben 11 yıldır arzuluyor ve arzulanıyorum, tabi ki dalgalanan bir seyirde, ama imkansız değil. Başka bedenlerle sevişmeye alışıksanız, farklı uyaranlara maruz bırakıyorsunuz kendinizi, sürekli. Uyaranlara erişiminiz azaldıkça daha kolay uyarılır hale geleceksiniz, porno diyeti gibi düşünün. Hareketli bir seks hayatınız var ise evliliği şu anki alışkanlıklarınızla doğru tahayyül etmeniz mümkün değil. Kendinizi şartlarsanız aksini yaşamanız da…Çoğunuz da bu bug’a düşüyor malesef. Çünkü aksi çok zor. O yüzden erkeğe dahil evlilik öncesi limitli tecrübe öneriyorum ya.

Kolay olacağını kimse söylemedi. Ama kolay olmasını aslında siz de istemezsiniz. Karşı taraf bunu hiç dert edinmese ve sizi sürekli kabullenirse ondan da sıkılıyor insan zihni. Çünkü insan uğraşmaya ve gelişmeye programlanmıştır. Sadece, arada dinlenmek ister ve evet, dinlenmek istediği dönemlerde hemen kınanmamalıdır. Ama siz de dinlenmeleri kısa kesme niyetinde olduğunu göstermelisiniz.

Aman beni beğenmesin, istemiyorsa da seks yapmayalım, ben uğraşamam mı dediniz? Evliliğiniz kağıt üstünde kalır, biter. Karşının aldatmaya hakkı olduğunu düşündüğümden filan söylemiyorum bunu, böyle olsun diye istediğimden de değil. Ancak, insanları evlilik içinde tutan ve başka insanlara körleşmesini sağlayan şey fiziksel beğeni ve sekstir. Yetinmeyi bilen insanlardan bahsediyorum tabi. Çünkü seks hep dediğim üzere oksitosin salgılatır. Bu hormonun düzenli salgılanması sizin evliliğinizin çimentosudur. Bakın burada erkeklerin dahi oksitosin salgılamaları durumunda başka kadınlardan rahatsızlık hissettiklerine dair bir araştırma bırakıyorum.

Hadi bakayım bir silkelenin, spor bölümümü okuyun ve hedeflerinizi küçük tutup istikrarı önceleyin…

Yorumlar

Henüz bu içeriğe yorum girilmedi.