Evliliği Sürdürmek için Sürdürmek

Evlilik

Arkadaşlar. Neden bilmiyorum, size yalan söylediler. Size uzun zamandır evliliğin ne olduğu ile ilgili yalan söyleniyor ve yalan-yanlış beklentiler içine sokuluyorsunuz. Ben şimdi ayaklarınızı yere bastıracağım. Duymaya hazır mısınız?

Eşinize aşık olmaya devam etmeyeceksiniz. Dahası, pek çok dönemeçte evliliğinizi sırf sürdürmek için sürdüreceksiniz.

Evlilik nedir? Evlilik bir erkek ve bir kadının çocuk doğur(t)mak ve çocukları büyütmek ve çocukları evlendirmek ve çocukların çocukları olduğu zaman onlara bakım vermek amacıyla bir arada kalmalarını sağlayan sosyal bir kurumdur. Evliliğin tek bir merkezi vardır: çocuk. Çocuğun sağlıklı ve mutlu yetişmesi. Evlilik, yetişkinlerin ihtiyaçları, istekleri ve tutkuları ile alakalı bir şey değildir, çoğunlukla da bunlara rağmen devam eden bir organizmadır.

Haydaaaaaaa. Abla, bize mutsuzluğun formülünü verdin. Bu ne böyle şimdi ya? Aşk olmadan, heyecan olmadan hayat mı geçer? Bize aşık olduğun insanla evlendiğin zaman süper olacağını söylediler.

Size işte görevi değil canının istediğini, "yüreğinin peşinden git"meyi o kadar övdüler, o kadar kanıksattılar ki, bu bahsettiğim manzarayı bir kafes gibi algılamanıza sebep oldular. Kim? Görev olarak yaşamış ve bunu sevmemiş büyükleriniz. Onlar zamanında eşlerinin kim olduğuna bile keyfince karar veremedikleri için, sizin hayatta keyfiniz ne istiyorsa onu yapabilmeniz hedefiyle büyüttüler sizleri. Aksini, kendi kaderlerine benzemek olarak düşündüler ve bundan kendileri memnun olmadığı gibi o ihtimale dahi yaklaşmanızı size kötü bir şey olarak öğrettiler.

Peki yeni düzende insanlar daha mutlu mu oldu? Evlenmek istemeyenler, evet ama evlenmek isteyenler mutlu olmadı zira kendilerine öğretildiği üzere eşlerini, evleneceği yaşlarını kendi keyiflerince seçmelerine rağmen evlilikler daha başarılı değil daha başarısız yaşanmaya başladı ve boşanma oranları tavan yaptı. Şimdi bir kısmınız diyecek ki eskiden boşanılmıyordu, o yüzden. Evet, bu iddia yanlış değil ve boşanmadaki artışların bir kısmını bu açıklıyor, doğru. Ancak tek sebep bu değil. Gençlerin evlilikle ilgili yanlış beklentilerle büyütülmesinin ve evliliğin nasıl bir süreç olacağıyla ilgili, sorun çıktığı zaman ne yapılması gerektiğiyle ilgili yanlış yönlendirilmeleri yüzünden de boşanma oranlarında artış var.

Girizgahta söylediğim gibi, tekrar söylüyorum: evliliğiniz birçok dönemeçte sırf siz sürmesini iradeniz ile istiyorsunuz diye sürecek. Çevrenizde gördüğünüz evli çiftler aşık oldukları için değil, sorunsuz oldukları için değil, aşk-meşki ve bireysel tutkularını, kendi nefslerini evliliklerinin önüne geçirmedikleri için devam ediyorlar.

Bu da kötü bir şey değil. Bakın şimdi biraz daha açık anlatmak lazım. Ben kavga-dövüş, manipülasyon, hakaret, aldatma gibi problemli olan evlilikleri sürdürmekten bahsetmiyorum. O evliliklerin zaten hiç olmaması gerekiyordu, bitmeleri de hayrına olur. Ama bunların olmadığı evlilikler "aşk" evliliği, "çekim" evliliği, "heyecan" evliliği değildir. Evliliklerde kaçınılmaz olarak bu duygularda bir azalma meydana gelir çünkü bu üstte saydıklarım karşınızdaki kişiyi ödül olarak algılamakla alakalı duygulardır ve bir şey sizin oldukça artık sizdeki ödül yani dopamin mekanizmasını çalıştırmaz olur. Eğer sizler, bu ödül hislerine bağımlı olursanız evlilikte yapamazsınız. 

Dopamin hayat hedefi haline getirmemeniz gereken bir hormonumuzdur. Ödül hormonu dendiği gibi bağımlılık hormonu da diyenler var dopamine. Dopamin, bir şeyi insana istetir ancak kişi o şeye ulaştıktan sonra dibe vurur. İnsanda bir boşluk veya hüsran hissi oluşur. Yani bir insan zaten dopamin hormonunun peşinde yaşayarak mutlu-stabil bir hayat süremez.

Dopamin yerine ne olacak peki? Oksitosin olacak, seratonin olacak, bazen bunlar da çok yoğun olmayacak. Ama aşinalık olacak ve alışkanlık olacak. Bunlar da tadını almasını bilene yoğun tatmin veren duygulardır. 

E abla seks? Öyle bir tablo çizdin ki bu evlilikte seks hayatı nasıl sürecek? Birincisi, cinsel çekim ile dopamin alakalı olsa da birebir örtüşük değil. Cinsel çekimi hissedebilmeniz için sadece heyecana ihtiyacınız yok. Rollerinizin kadın-erkek rollerine uygun olması, tarafların kendilerini fiziksel olarak salmamaları ve kişisel bakımlarına dikkat etmeleri, erkeğin dominant-kadının uyumlu bir çizgi izlemesi, cinsel isteğin oyalayıcılarla söndürülmemesi ve çiftin dopamin salgılatıcı-yeniletici aktiviteleri birlikte yapmaları sayesinde evlilikte cinsel çekim devam eder. Bu konularda problemleriniz varsa, düzelttiğiniz taktirde eskisinden iyi olma olasılığı da var -been there done that. 

Mesele, mesele yeğen, bünyenizin size ara sıra fısıldayacağı "sıkıldım, gitmek istiyorum, ödül istiyorum, heyecan istiyorum, yenilik istiyorum" sözlerini dinlememek olacak. Bunları belli dönemlerde tekrar tekrar duyacaksınız. Kadınlar, siz 30-40 aralığında bir yerlerde. Erkekler, siz 40-50 aralığında bir yerlerde. Özellikle bu yaşlara çok dikkat edin. Piyasaki şansınızın tükendiği bu yaşlarda zihin resmen alarm veriyor ve insan halen çekici olduğunu hissetmek için yeni insanların onayına ihtiyaç duyabiliyor. Zaafiyetinizin "ruhsal uyum", "karşı konulamaz duygular" vs. gibi ulvi şeylerden değil, biyolojiden geldiğinin farkında olun.

İnsan, bir takım hayvanlar gibi tek bir kişiye imprint olarak ömür boyu monogamik olan bir canlı değil. Bizim başat eşleşme stilimiz seri monogami yani bir çift olarak bir şeyleri tükettikçe yeni bir çift olarak devam etmek istememiz. Lakin, çocuk dediğin buna izin vermez. Çocukların kendilerine ait bir aile istedikleri mutlu bir yetişkinliğe erişmeleri için aileleriyle birlikte büyümeleri gerekir. Eğer bunu bir gün yapacaksak da, çekim-heyecana ve işler tükendiği zaman çekirge gibi bir sonraki alana atlamaya kendimizi alıştırmadan, irade kullanarak, kalmak için kalarak yapacağız.

İlişkide kötü muamele -bakın ama bu "yaa benim istediğimi yapmıyor, istediğim hediyeyi almadı, beni günde 3895893 kere aramadı" gibi şeyler değil- yoksa, sürdürmek için sürmeyi bir an önce öğrenin derim. Çünkü aile ve çocuk istiyorsanız hayatınızın geri kalanında bunu yapacaksınız. Eğer aşk meselesiyle bir derdiniz olmazsa tadını çıkarabileceksiniz de. Gençlikte haz peşinde koştukça, sıkıldığınız zaman bitirmeye alıştıkça, "yüreğinizin götürdüğü yere git"tikçe, aksini yapma beceriniz düşer. Bunu bilin.

Ama aşka aşık bir ruhsanız, bir kişiye söz vermeyin ve hayatınızı böyle devam ettirin derim.

Peki, yine soracaksanız, abla neden çocuk sahibi olmak ve aile kurmak? Madem içinde zorla kaldığımızı bol bol hissedeceğiz, hiç evlenmeyelim. 3-4 senede bir sevgili değiştirerek devam edelim. Yapan var mı böyle, yapan var, bizzat tanıdığım kadın var bu şekilde yaşayan.

Benim gördüğüm kadarıyla hayatın ilk 40 yılı bekara güzel. Çünkü gençliğin tüm imkan ve enerjisini sadece kendine harcıyorsun, canın ne istiyorsa onu yapıyorsun.

Ama, ama, ama.... Gençlik de enerji de istek de biten bir şey. Bir noktada, artık her gün her tatil her bayram ne yapmak istediğini yani bu kadar seçeneğin olmasını istemiyorsun, aksine sürekli seçmek, sürekli amaç bulmak, sürekli kendi kendini motive etmek bir yük haline gelmeye başlıyor. 20'lerinizde ne kadar enerjik olduğunuzu düşünün, 30'larınıza geldiğinizde eskisi gibi arkadaş ve çevre edinemediğinizi, organizasyonlara gitmeye hevesiniz olmadığını. Hayat seyri böyledir. 

İşte çocuğu olan insanlar o bıkkınlık hissedilen noktadan sonra daha rahatlar çünkü hayat amaçları belli, yapmaları gereken şey belli. Çoluk çocuğu büyütmek, onlar için birikim yapmak, onları evlendirmek, torun torba sevmek gibi amaçları oluyor. Zihinleri meşgul. Motivasyon aramak zorunda değilller çünkü zaten bir görevleri var. Otomatiğe takıp yaşayabiliyorlar hayatı. 

Hani yaşlıyken bakılmayı vs. geçtim. O zaten çocuksuz yaşlanmış akrabalarımda gördüğüm büyük bir stres sebebi, kimsenin bakımına muhtaç kalmamak baskısını daha yoğun hissediyorlar. Yani kolay değil. Emin olun kolay bir süreç değil çocuksuz yaşamak.

Çocuğun kendi başına bir sevgi ve zenginlik kaynağı olduğunu hiç katmıyorum bak. Çünkü bayağı da bir dert kaynağı aynı zamanda :)

 

Yorumlar

Henüz bu içeriğe yorum girilmedi.