Taşınmak Vol 2.

Yaşamın İçinden

Bu blogun kaynağı olan Twitter hesabımı İstanbul'dan taşınma sürecinde psikolojik olarak çok bunaldığım için açmıştım. 2,5 sene kadar öncesiydi. Şimdi yine taşınıyoruz lakin bu seferki tecrübem olumsuzdan çok olumlu duygular yaşatıyor ve o yüzden gerçek hayattan kaçmaya çalışmayı bırakın, internette geçirdiğim süreyi bayağı bir azalttım mecburen. Yaşıyorum yani merak etmeyin.

İstanbul'dan gideceğini ummayan kaç kişi vardır acaba? Kaldı ki biz sahil, kocaman park, güzel cadde, iyi AVM, gurme market çemberinde yaşayabildiğimiz bir semtinde oturuyor ve geçinebiliyorduk ve dahası devlet okulu semt sakinleri iyi profilde olduğu için bir seçenekti ama deprem korkusu, bitmek tükenmek bilmeyen inşaatlar ve gürültü, mevsimlerin giderek tatsızlaşması, geçinebilsek de küçük yere göre devasa kalan masraflar derken İstanbul'dan taşınmaya cesaret ettik. İyi ki de etmişiz.

E abla o zaman neden o kadar bunaldın, bazen Twitter'da da anlatırdım, çok ağlamıştım ilk süreçlerde, neden o kadar üzüldün? Birincisi, 10 yıla yakındır emek verdiğim ve o güne kadarki hayalim olan mesleğimi belirsiz bir süre için terk etmem gerekecekti; ikincisi de İstanbul'da hem ailemin yakın desteği hem de gündelik işlerde yardımcı olan bir hanım sayesinde günlük hayatımı çok rahat idame ettiriyordum. İstanbul'un getirdiği şartlar haricinde günlük hayatım inanılmaz konforluydu yani. 

Taşındıktan sonra tüm bu konfor değişikliğine rağmen beni mutlu eden şeyler oldu. Birincisi, çok daha güvende hissetmek, birçok açıdan, deprem başta olmak üzere... İkincisi, ben evcimen sayılırım, apartman daireleri ve kentsel dönüşüm heyulalarından kurtulup müstakil bir eve geçmek, evin büyümesi, gökyüzünü görebilmek ve bahçeye sahip olmak, ev işlerinden duyduğum bunaltıyı büyük miktarda azalttı. Taşındığımız kira evi o kadar sevdim ve İstanbul'da o yükseklik arasında o kadar bunaldığımı fark ettim ki gözüm ev işini, ev ahalisini çevirmenin zahmetini görmez oldu. 

Evet, İstanbul'dan taşınmak büyük bir karar olduğu için kira bir eve geçtik zira kararımızın kalıcı olup olmayacağından, tutunup tutunamayacağımızdan emin değildik. Eşimin mesleki açıdan çekinceleri vardı, benim de hayatı idame ettirebilmek açısından... Ama oldu, başardık, yeni görevlerimize alıştık ve bir sonraki aşamaya geçmeye karar verdik ve şimdi yeniden o yüzden taşınıyoruz. Kendi evimizi alacağız kısmetse. İsteyen herkese de nasip olmasını dilerim. 

Şu son 2 aydaki koşturmacamı bir bilseniz... Neden yorumlara dönüş bile yapacak takati bulamıyorum anlarsınız. Kafamın içinde 49694 tane tab açık çünkü canlarım. (Üstelik şu an yaz sıcağında İstanbul'da düğün telaşları için koşturuyoruz.) Önce bir ev beğenmek için birkaç ay gezdik, şehirlerarası gezdik resmen, artık yol restoranları uğrak yerimiz olmuştu. Evi bulduktan sonra toplanmaya başladım. İstanbul'dan çıkarken eşim sağolsun kutulama dahil taşınma hizmeti ayarlamıştı ve hiçbir şey yapmamıştım. Şimdiki seferde zamanımız da olduğundan ve "artık tüm görevlerini kanıksamış bir ev kadını" olduğumdan, masraf yapmasını istemedim ve kendim kutulayayım evi dedim. Demez olaydım. Şaka, şaka. Günlere yayınca yorgunluğu haricinde o kadar bir şeyi yok. Ayıklamanın güzelliği de cabası. Ne kadar şey biriktiğine insan hayret ediyor. Evet 2 yılda bile. Almayın arkadaşlar ya. Valla bak ben almıyorum, etraftan geliyor ne geliyorsa, birikiyor. Almayın lan. Gereğinden fazla eşyamız var hepimizin.

Almak demişken, sadece kutulamak değil bir de mobilya derdimiz var. Bundan bahsettim mi bilmiyorum, eşyalı bir eve kiraya çıkmış, sadece birkaç parça çocuk mobilyası getirmiştik, taşınma masrafını o zaman minimize etmek ve mobilyaları sök tak yıpratmamak için. İdare edecek mobilyalarla yaşıyordum. Bu özelliğimi keşke herkese bulaştırabilsem, bende bir şey o an mevzu değilse o şeye dair arayışlarım tamamen kapanıyor. Mobilya da böyleydim. Normalde kendi istediğim stilde dekorasyonu severim ancak uzun kalmayacağımızı bildiğim bir kira evde dekorasyon bir mevzu olmadığı için eve en ufak eleştirel bakmamış, hatta mobilya ihtiyaçlarımızla ilgili neredeyse en ufak kafa yormamıştım. Şimdi konu yüzeye çıktığı için eve, hayatıma bakıyorum ve "ya şunu da yapabilirdim, şu olabilirdi, şuraya şu lazımmış ya lan" modundayım, şu an fark ediyorum nelere ihtiyaç olduğunu. Kafamdaki tablerin büyük çoğunluğu da bunlar. Aman Allah'ım bir de Temu'ya bulaşacağım. Evet, malesef yapacağım bunu. Gazam mübarek olsun, inşallah işin içinden çıkabilirim. Aslında kira evde sadece çok temel eşyalar olduğu için az eşyaya alıştım ve bunu sevdim. Mesela orta sehpa bile yok. Bu çizgiyi devam ettirmeye çalışacağım. Umarım yoldan çıkmam.

Şimdi arkadaşlar diyecek, paranız var, derdiniz yok, keyifli geçer süreçler tabi. Çok şükür. Orta halin üstü sayılırız. Ama hep böyle değildik. O yüzden sizlere tavsiye vermeye çalışayım arkadaşlar. Birincisi, zorlanmamayı ve sıkıcı işler yapmamayı beklemeyin, uğraştığınız şeyin meyve vermesi için üstünde sebat etmeniz gerekiyor, biz buna "hamallık" diyoruz kendi aramızda. Yeni gençlerde görüyorum, meslek hayatından "kölelik" benzetmesiyle çok şikayet ediyorlar, aşırı çıtkırıldımsınız gençler! Millet sizi üç paraya köle gibi çalıştırıyor kafasından bir çıkın. Kendi işinizin sahibi de olabilirsiniz bizim gibi, o zaman da "köle gibi" çalışıyorsunuz, merak etmeyin. Ancak akıllı köleler olun ve yükselme şansınızın olacağı alanlarda kölelik bulmaya çalışın.

20'lerinizde ev-araba sahibi olmak çok zorlaştı. Bizim de o yaşlarımızın çok büyük çoğunluğunda arabamız dahi yoktu. O kadar sorun etmeyin ama küçük şeyler alın mutlaka. Almak biriktirmeye yarıyor, bir de ne aldıysan onu satıp başka bir şey almana olanak sağlıyor. Bu al-sat döngüsüne ne kadar erken girerseniz o kadar iyi. Aşırı riskli şeyler yapmayın tabi, azar azar, her defasında biraz daha büyüğüne cesaret ederek. BES yaptırın mesela, bir köşede biriksin. Motor alın, bizim arabadan önce bir ara scooterımız vardı. Tüyo vereniniz varsa arsa alın. Hafif borçlanıp zorlanıp bir şeyler biriktirin. 30 ve özellikle 40'lardan sonra mesleki istikrarınızla da birleşip meyvesini veriyor böyle şeyler. Ama makul riskler alın, tamam mı kuzular? Kripto miripto, borsa morsa bilmem ben. Altını biriktirmek de irade istiyor.

Ha son paragraf olarak, İstanbul'dan çıkın. İş bulunuyor. Hayata tutunuluyor. Bedelini ödemeyi göze aldıktan sonra her şeye tutunursun. Bu görüşüme kızmıştınız ama benim gözlüklerimden çok sağlam bulduğum bir görüş bu ve yaşanmışlıklara dayanıyor: insanlar anlattıkları kadar çaresiz değiller, sadece ödemeleri gereken bedelleri beğenmiyorlar. Daha çok şeyi göze alırsan birçok şeyi değiştirebilirsin.

Hadi sağlıcakla...

 

Yorumlar

Asyranta (24 yaşında) 1 ay önce yazdı:

Cıvıtık, İstanbul'dan çıkın diyorsun da, ben İstanbulu ilk kez gezdim ve aşık oldum. Kapıldım. Bittim. Anneme "beni burada unut ve git" dedim. Avrupa yakası, gezdiğim o sokaklar aklımdan çıkmıyor. Meğer 24 yıl gelişmiş bir Anadolu şehrinde yaşamak insanı felçli Ali Rıza Beye dönüştürüyormuş da haberim yokmuş. Hayat Anadolu'da değilmiş. İstanbul enerjimi tazeledi, yeni doğmuş insan gibi hissettim kendimi. Onu ballara kaymaklara katıp yemek istiyorum afiyetle. Bol miktarda param olur olmaz oraya taşınıyorum.

Evet Anadolu ve Akdeniz İstanbula oranla ucuz ve ekonomik okey... Ama insanın bir süre sonra modu düşüyor özellikle Anadoluda. Umarım İstanbul dışında taşındığın şehre uyum sağlarsın Cıvıtık.

Ben köpek gibi ders çalışırken şıp diye aşık oldum gibi gibi (tam zamanı, 3 gün sonra sınav var). Yakmam gereken son kişiye abayı yaktım. Aklımdan çıkıp giden ve bir daha hatırlamayacağımı düşündüğüm gevur oğlan yeniden aklıma düştü. Allah onu bildiği gibi yapsın, Allahın büyücüsü kim bilir ne efsunlar biliyor da üzerimde uyguladı. OĞLAN PAT DİYE AKLIMA DÜŞTÜ, tam unuttum zannederken daha şiddetli bir şekilde hoşlanırken buldum kendimi. Yazdı da tekrar umutlandım değil olay, o ya da ben yazmadan umutlandım her ne olduysa. Bir süre sonra onun adımıyla tekrar konuşmaya başladık, ben 1-2 ay iletişimimizi kopardıktan sonra.

Günlerdir oğlana olan deli tutkularım ve mantığım arasında mekik dokumaktan bitap düşmüş bir haldeyim Cıvıtık. Leyla oldum. Tutkularımı gizlemekte zorlanıyorum, oğlana renk vermeyeceğim derken ben delirdim. O, ben ve aramızdaki 10.000 kilometre çok şeker doğrusu. Umut verici :)  *acının tatlı tebessümü*

Nasıl anlatsam bilmiyorum: Bana baştan beri yavşamadı, yavşamıyor, ama yavşıyor. Maalesef bu tavırları içimde yanan ateşi yellemekten başka bir şey yapmıyor şu an. Gidip başka kızlarla aganiği yapacağına sabaha kadar uykusuz kalıp benimle konuşuyor, ben de yapmadım değil. Bu hareketinden çok etkilendiğimi söylemeliyim. Ara sıra buraya gelmekten söz ediyor, bana pizza yapmaktan bahsediyor, her defasında suya sabuna dokunmayan şeyler söylüyorum, çok istesem de "çık gel" diyemiyorum, gelmeyi kesin olarak reddetmesinden korkuyorum. O da benden emin değil bu yüzden. Ben işsiz maaşsız halimle ona ne vaat edebilirim ki Türkiye'de? En fazla gezdirebilirim, berbat haldeki evime davet edemem, ağırlayamam. Bu üzüyor. Derhal kendi düzenimi sağlayıp o çok bahsettiği Avrupa turuna çıktığı zaman onunla vakit geçirmeliyim.

Ha aramızdaki o feci çekimin kendimize hakim olmasak sekstinge doğru gittiğini söylememe gerek yok sanırım. İncecik bir çizgide yürüyoruz kısacası, o samimiyeti bozmamaya çalışıyoruz, hala medeni insanlarız flört değil. Ben dikkatli olmaya, çizgiyi aşmamaya gayret ediyorum, o da öyle. Ama nereye kadar? Gelecek vs. bir şey beklemiyorum ama yanımda olsa direkt saldıracağım maalesef. Kaçarı yok.

Yakın gelecekte kendine dikkat et Cıvıtık, seviliyorsun. Yokluğunda üç çocukla ortada kalmış gibi hissediyorum. Buralara dönmeni dört gözle bekliyorum. <3