Şimdi Ne Olacak?

Yaşamın İçinden

Muhalif kesim olarak bu seçimden umutluyduk. Belediyeler el değiştirmiş, ekonomi berbat, halk kutuplaşmadan yılmış, mültecilerin sayısı arşa çıkmış...

Olmadı. Nedenlerini sorgulamak istemiyorum bu yazıda. Çok fazla sebebi var, bazısı değiştirilebilecek şeylerdi, bazıları ise kaçınılmaz. 

Üzüldüm gençler. Ah benim genç kardeşlerim. Seviyorum sizi ve sizler için üzüldüm. Twitter'da birkaç gündür yapılan geyik gibi, benim tuzum kuru. Aileden bir şeyler gelecek, bir şeyler de biz aldık, zamanında çok gezdim gördüm, şu an gelirimiz de fena değil. Gelecek kaygım yok. Ama ya sizler?

Önümüzde seçimsiz bir 5 sene var. Bu iktidarla devam edeceğimiz kesin gibi. Bu durum belliyken dövünmek yerine hayatımızı bu şartlarda nasıl daha iyi yaşayabileceğimizi düşünmek gerekiyor. 

Öncelikle, Twitter gibi politize ortamların algınızı olumsuzlukla doldurduğunu ve haberiniz bile olmaması gereken gelişmelerden sizi haberdar ettiğini kabul edin. Hayatta her zaman, dünyanın her yerinde kötülük ve üzüntü vardı, olmaya da devam edecek. Önce televizyondaki haberler ve şimdi internet-sosyal medya ile maruz kalmamız gerekenden fazla olumsuzlukla dolduruyoruz zihnimizi. Unutmayın, zihin kapasitesi belli bir kap gibidir. Onu olumsuzla doldurursan olumlu düşünceler için yer bırakmazsın. Bu da seni olduğun yerde tüketir.

Ayrıca, gerçeklik dediğimiz şeyle ilgili de biraz daha şüpheci olmalısınız gençler. Gözümüzle gördüğümüz olayları bile önyargılarımız yüzünden hatalı değerlendirebilecekken bizzat şahit olmadığınız konulara ne kadar vakıf olabildiğiniz konusunda iddialı olmayın. Şunun farkında olun: biz insanlar duymak istediklerimizi söyleyenlere kulak kabartıyor, aksini söyleyenleri duymazdan gelebiliyoruz. Böylece insanların aktardıkları düşüncelerimizi sağlamlaştırıyor. Ama bu düşünceler gerçekliğe ne kadar yakın? İşte orası tartışmalı. Lütfen zihninizi biraz daha esnek kullanın.

Misal, deprem bölgesinden iktidara yüksek oy gelmesini beklemiyorduk değil mi? Kendi adıma söyleyeyim, evet. Eleştirilecek çok yanlışları oldu süreci yönetirken. Peki tamam, o oylar gelince ne düşündüm ben? "Demek ki muhalif kesim olarak kendi aramızda söylediğimiz kadar kötü yönetmemişler, ya da başta hata yapmışlarsa da depremzedelerin gönlünü almak için uğraşmışlar, bir yardımlar yapabilmişler." Ben bunu dedim. Oradaki insanlar ne yaşadıklarını bizlerden iyi biliyor arkadaşlar. Ayrıca herkes aptal da bir biz akıllı değiliz. Size yeni bir bilgi geldiği zaman zihninizdeki etiketi yapıştırmak yerine inanışınızı gözden geçirin önce. Akl-ı selim bunu gerektirir.

Son olarak, önceki nesillerden ekonomik ve sosyal konularda daha fazla zorluk yaşanması global bir durum. Sadece Türkiye ile sınırlı değil. Evet Batı'da bizden daha iyi durumda yaşayan toplumlar var. Ancak bizdeki kadar hızlı olmasa da onlarda da gidişat iyiye değil. Şartları kötüleşmeye bizimkinden çok daha iyi bir noktadan başladığı için şu an tabi ki bizden iyi durumdalar. Ama tekrar ediyorum, onlar mükemmele giderken biz dibe gitmiyoruz. Zaten dünya karışık şu an.

Neyse, kötü dediğiniz hayatımızın o kadar kötü olmayabileceği şerhini düştükten sonra konumuza döneyim. Günümüz ve önümüzdeki birkaç on yılının Türkiye'sinde daha güzel bir hayat yaşamak için ne yapabiliriz?

Metropollerden taşının. Bakın biz bunu geçen sene yaptık. Benim annem babam da ben bildim bileli birkaç şehir değiştirdiler. Babam ki çok küçük çocukken İstanbul'a gelmiş ve 30 yaşına kadar başka yerde yaşamamış biridir. Yapılması gereken aileden en az bir kişinin başka bir şehirde iş bulması. İkinci bir seçenek de, birikmiş paranız veya satıp nakite çevirebileceğiniz bir malınız varsa o nakiti yeni yerde düzen kurana kadar yaşamak için kullanmanız ve bu süreçte iş aramanız. Biz bu iki modelin karmasını yaptık. Sevgilim zaten online çalışabiliyor, bir miktar nakit de sübvansiyon olarak kullandık, ben de 1 seneye yakın süreden sonra iş buldum.

Şimdi bana kızacaksınız, söveceksiniz ancak iş bulunuyor. Mesele, bulduğun işi sen beğeniyor musun, beğenmiyor musun? Gerektiğinden fazla mağrur musun, yoksa hakkını mı çiğnetmiyorsun? Bunlar biraz belirsiz sınırlar. Ben taşınmak için işsizliği göze almadan önce işverendim. Bakın açık söylemek gerekirse günümüzün gençlerinde iş hayatıyla ilgili biraz sakat beklentiler gözlemliyorum. İzninizle sizi eleştireceğim. Bilmiyorum acaba internet çağında yaşadığımız için iş hayatını Twitter'da gezinen "ofiste bir günüm" temalı uyduruk videolardan mı öğreniyorsunuz, iş öğretmek için başlattığımız gençlerde çok kolay sıkılmayı ve iş beğenmezliği ben de gözlemledim. Bunu yazmak zorundayım. Arkadaşlar, iş hayatı sıkıcıdır. İş hayatı yorucudur. İş hayatında tonla hammallık dediğimiz işlerden yaparız. Birbirimize canımız sıkkın olsa bile kibar davranmak zorunda kalırız. Çoğunlukla hak ettiğimizden az kazandığımızı hissederiz. Bu böyledir. Özellikle yeni başlayan ve tecrübesiz olan gençlerin işyerleriyle pazarlık edecek bir şeyleri olmaz ellerinde. Tecrübe edinip yeteneklerimizi kanıtladıkça elimiz değerlenmeye başlar. İyi şartlarla başlamayı denersiniz ama olmuyorsa beklentilerinizden küçük küçük feragat etmelisiniz. Başlangıcı istediğiniz gibi yapamayabilirsiniz. Ama açıkta uzun süre kalıyorsanız başka şartları düşünmenizin vakti geliyor. Yolla kavga ederek adım atmazlık etmeyin. Yolun başını beğenmeseniz de o adımı atın bir hele. Şartlarınızı tecrübe biriktirdikçe güncelleyeceksiniz zaten.

Ne diyorduk? İlk önerim metropollerden taşınmaktı. Özellikle turistik veya doğru düzgün üniversitesi olan bir şehre yakın, yerel halkın oturduğu bir bölgede oturarak hem sosyal hayata katılmaya devam edebilir hem de şehrin masraf ve stresinden biraz kaçınabilirsiniz. Ayrıca sosyal kısıt para biriktirme ve motivasyon sağlaması açısından iyidir. Benim küçüklüğümde biz de küçük yerde otururduk ancak annemler büyük şehir kültürüyle büyümüş bir çift oldukları için her fırsatta civardaki veya şehirdeki etkinliklere giderdik. Biz de şu an bunu uyguluyoruz. Küçük yerde oturuyorum ancak 1 saatte inebileceğim bir şehir var, ayda birkaç kere şehirde aktivite kovalıyoruz. İstanbul'daki hayatıma yakın bir seyri tutturduğumuzu söyleyebilirim. Küçük yerlere büyük şehrin dertleri uğramayabiliyor. Seçim sonuçlarında gördüğümüz şeylerden biri buydu bence.

Ah işte ah, insanımız fırsatçı. Günümüzün koşullarında kendi evini açamayan ama ailesiyle yaşamak da istemeyen gençler için en doğrusu birlikte ev kiralamak. Bu durumda da ev sahipleri fiyatları oldukça yüksek tutuyor, paylaşılacak diye. Tabi evi kötü kullanma olasılığınızın da payı var bu işte. Kiralar böyle devam ettiği sürece tek gelirle ev açmak giderek zorlaşacak. Kiraladığınız evden airbnb gibi hizmetlere oda kiralama şansınız oluyor mu? Tabi bu seçenek tahminim turistik yerde işlerdi.

Aynı eve birden çok gelir girmesi demişken. Aslında evlenmek maaşları birleştirmek açısından akıllıca bir yol. Ancak kızlar! Artık beklentilerinizde gerçekçi olmak zamanı. Ailesinden mal mülk gelmediği sürece günümüzde maaşlı bir erkeğin evlenmeden önce değil ev, araba alması bile imkansızlaştı neredeyse. Mal mülk evlenince de elde edilebiilir, hatta benim çevremde anne babam dahil, çoğu çift böyle yaşadı. Düğün konusunda da koronadan beridir gelen nikahla geçiştirme rüzgarına katılabilirsiniz. Bu düğün işleri kuzenimin dıdısının dıdısı şöyle yapmıştı söylemlerinden çok etkileniyor. Hazır iki üç yıldır o kuzenler pek bir şey yapamamışken, bu durumu aile büyüklerinin ağzını kapamak için kullanabilirsiniz. Aile büyükleri ya kendileri masraflara katılmalı, masraflara katılmıyorlarsa da gençlerin güçlerinin yettiği kadarına razı olmalılar. Bu konularda çevrenin sizi gaza getirmesine izin vermeyin. Bakın kızlar hala size konuşuyorum. İşsiz-güçsüz, amaçsız-hırssız erkeklerle evlenmeyin, hayatınız kayar. Ancak bunlara sahip olup henüz potansiyelini gerçekleştirecek zamanı olmamış erkekleri de boşuna zorlamayın. İkisi arasında kocaman bir nüans var. Bu nüansı görecek, bu nüansı aile büyüklerinize anlatacaksınız. 

İngilizce öğrenmek hiç bu kadar önemli olmamıştı. Eğer döviz çok değer kazandıysa, döviz harcamak yerine döviz kazanmaya konsantre olacağız biz de. Artık internet çağında yaşıyoruz. Yurtdışıyla iletişime geçmek için mektup arkadaşı olmaktan çok daha fazla şansımız var. Dil öğrenmek için para verip kursa gitmekten çok daha fazla fırsatımız var. Önce dil öğrenmeye günde yarım saatinizi mutlaka ayırın, ardından ilgili ve bilgili olduğunuz alanlarda döviz gelir elde etme şansınızı zorlayın derim. Bu amaçla illa mesleğinizi icra etmeniz şart değil. Hobiniz olan bir uğraşınızı da paraya dönüştürme şansınız var. Geniş düşünün yani. Eğer yurtdışına ürün satmayı düşünürseniz fotoğraf çekme ve işleme konusunda da kendinizi geliştirmeniz de şart olacak. 

Faal olmanız gerekiyor bu hayatta. Uğraşmanız, üretmeniz gerekiyor. Ne olduğu inanın çok fark etmiyor, hayatın içinde olunca önünüze fırsat kapıları açılıyor. Yeter ki iş üzere olun, bir köşeye çekilip şartlarınıza küserek atıl kalmayın. Ya da bir fikir bulacağım ve yırtacağım gibi hayallere, düşüncelere kapılmayın. Böyle yollar bekleyenlerin yürüyebileceği yollar değil. O başarı hikayeleri halihazırda bir şeyleri yapan insanların ulaştığı hikayeler.

Siyasetin zihninizdeki payını azaltın artık. Türkiye'de siyaseti yeni bir sürpriz aktör çıkmadığı sürece demografi belirlemeye devam edecek gibi duruyor. Madem durum bu, zihinizde boşuna yer kaplamasın. Şartlara uyum sağlamayı öğrenmek gerekiyor. Evet güzel değil, evet adil değil, evet ben de sinirleniyorum, evet benim de hazmetmem zor ama dövünmenin faydası yok, zararı var. İdealist değil pragmatik olmak daha iyi bu hayatta. 

Yorumlar

Ugur (35 yaşında) 1 yıl önce yazdı:

Özellikle 20'li yaşlardaki kişilerin çok daha fazla faydalanabileceği güzel bir yazı. 30 küsur yaşlarda birisi olarak, yazıdaki önerilerden birisi olan "daha küçük şehire taşınma" planını ciddi ciddi düşünüyorum. Lakin yazı ile ilgili küçük eleştirilerim de var.

Küçük şehir = daha ucuz yaşam diye bir kural yok. Türkiyenin her yerine üniversite açılması sebebiyle her şehirde öğrenci popülasyonu var ve kiralar da (genelde) buna göre belirleniyor. Kastamonu'nun bir ilçesinde 5-6 yıl önce eve çıkmış birisiyseniz şimdiki kira artışından çok etkilenmemişsinizdir belki ama yeni bir yerde kiraya çıkacaksanız her nerede olursanız olun kira fiyatları yüksek. Metropolden taşınmak için bu çok mantıklı bir neden değil.

İkincisi "ingilizce bilince yurtdışından freelance iş alırsın" fikri, yarı "wishful thinking" yarı "survivorship bias". Şunu tartışmasız kabul ediyorum, ingilizce bilmek çok daha iyi fırsatlara erişebilmek için altın anahtar ve olmazsa olmaz. Ancak freelance iş yapacaksanız, fiverr, upwork gibi sitelerde 10 milyon tane hintli&çinliyle rekabet ediyorsunuz. "Benim bir tanıdığım var, ingilizce biliyor, yurtdışından iş almış" sadece bir anekdot kalıyor bu şartlarda. Evet, o tanıdığın ya da arkadaşın iş almış, onu görüyorsun ama iş alamayan yüzbinlerce diğer insanı görmüyorsun.  "ingilizce bildin mi iş tamam" gibi direkt bir çıkarıma girmek hatalı olabilir. 

Bunlar eleştirilerimdi, ama fikrinizi almak istediğim konu ilişkilerle alakalı. Ekonomik sorunlar nedeniyle hemen hemen herkes hayat standartlarını düşürmek, bir takım şeylerden feraget etmek zorunda kaldı, bırakıldı. Lakin 30'lu yaşlardaki kadınlar, istedikleri standartta birisini bulamayınca görebildiğim kadarıyla "daha azına razı olacağıma hiç evlenmem daha iyi" kafasına giriyorlar. Bu da erkeğin ilişki kurabilmek için minimum "performans yükünü", ulaşılması çok zor seviyelere çıkartıyor. En basitinden bir örnekle, bu şartlarda tek çalışan birisi olarak ev alabilmem imkansız, araba alabilmem ise hayal. 1 haftalık tatile çıksam onun taksidini de 3-4 ayda ödeyebilirim. Bu konuda sizin fikirlerinizi merak ediyorum doğrusu. 

Mantıklı Kadın 1 yıl önce yazdı:

Uğur, aslında yazdıklarımı farazi olarak yazmamıştım. Önerilerim tecrübe ettiğim şeyler ama belki aklınızda benim kastettiğimden daha ulaşılır bir profil çizdim, bilemiyorum. 

Türkiye'de artık neye ucuz diyebiliriz bilmiyorum ama görece ucuzluktan bahsedemez miyiz? Misal geçen sene babannemi kaybettik, babamlar miras ve mal mülk işleriyle uğraşıyorlar. İstanbul'da babannemin evini kiraya verdiğimiz fiyat ile memleketteki dairelerini verdiğimiz fiyat arasında uçurum var diyebilirim. Ya da biz taşınırken en büyük nedenlerimizden biri İstanbul'da eski bir daireye vereceğimiz kiranın daha azını şimdi 3 katlı, bahçeli ve müstakil bir eve verecek olmamızdı. Dediğim gibi turistik bir yerin tam işlek yerinde ya da Rusların akın ettiği ve dövizle kiranın işlediği bir yerde fiyatlar İstanbul'la yarışır ancak Anadolu şehirlerinin çoğunda durumun böyle olmadığını düşünüyorum, tabi İstanbul'da ne koşullarda yaşanıyor olduğu da etkili sanırım, onu göz ardı etmeyeyim.

İkinci eleştirinde haklısın ancak bu "ya tutarsa" konusu olduğu için kendini paralamadan emek vermek gereken bir alan diye düşünüyorum. Özellikle herkesin yaptığı şeyleri değil de niş bir alanda yetenek geliştirebilirsen. Yabancıların almakla ilgili olduğu çok garip şeyler olabiliyor ve kendi ülkelerinde bir şeyleri ürettirmek çok pahalı. Ben yurtdışına cosplay meraklıları için takı ve kıyafet ürettirip sattım mesela. Hala da arada eski bağlantılarımdan satış isteyenler çıkıyor. Benimki eski bir hikaye olduğu için Facebook üzerinden yürümüştüm. Etsy denemelerim de oldu, başarısız oldular. Dediğinde haklısın, çok kalabalık mecralarda iş düşürmek çok zor. Ama olur da bir bağlantı kurdun mu da kazancın güzel. Uğraşmadan bilemezsin. Dış ticaret de böyle bu arada. Rastgele binlerce mailing yaparsın, 1-2 müşteri bağladın mı oradan yürürsün. Ayrıca turizm de döviz getirisi sağlıyor. Ben bir dönem turizm acentasında çalışıp turistlere havalimanı-otel veya otel-avm arasında eşlik ederek harçlık kazanıyordum. Dil pratiği olduğu gibi bahşişi de iyidir.

Kadınların yalnızlığı konusuna gelince. Manosfer ne kadar günümüzde kadınların her konuda avantajı varmış, feminizm sayesinde ayakları yerden kesilmiş gibi bir söylemde olsa da realite halen böyle değil. Yaşananlar kadınların söylemlerinden, hafızalarından çıkmadığı gibi o kadar da güncellenmediler. Kadınlar adına konuşayım, mesele maddiyat değil. Mesele maddiyatta bile seni uçurmayacak bir anlaşmanın sana çok fazla yük bindirmesi. Kadınlar halen ev-çocuk işinin çok büyük kısmını yapıyorlar, artı çalışıyorlar. Sonra da kocalarının arkalarını topluyorlar. Üstüne aldatılıyorlar. Erkekler "kadınlar bizi mağdur edip üstüne aldatıyor" diye feryat figan ederken kadınların binyıllardır yaşadığı şeylerin bir kısmını tecrübe ediyorlar şu an. Erkekler zulüm görmüyorlardı demiyorum ama erkeğin zalimi de çoğunlukla erkektir. Şimdi kadınlar gemi azıya aldılar, onlar da diş gösteriyor ve evet eskisinden çok aldatıyor ve terk ediyorlar ama dediğim gibi daha hala kendilerine yapılan oranda yaptıklarını bile düşünmüyorum. Misal araştırmaların çoğuna göre kadınların 4-5'te biri aldatırken 2 erkekten 1'i sevgilisini veya karısını aldatıyor (evlilik özelinde bakarsan 9-10 kadından 1'i ve 5 erkekten 1'i) bu hayatta. Şiddet gösteren daha çok erkekler -kadınlar psikolojik şiddet gösteriyorlar ve bunun da sayılması gerekiyor aslında. Başta da dediğim gibi riskler olmasa bile görevi çok fazla. Bakın ben feminist değilim ama size bunları söylüyorum. Kadınların evlilikten alabileceği çok bir şey yok. Çocuk haricinde, evlilik dışı sekse karşı da değilsen bir kadının da evlenip bir adamın kahrını ve riskini çekmesi için o kadar sebep kalmadı. Ha, içten içe binyılların ektiği cinsel stratejini izleyememenin acısı oluyor mu, oluyor. Ama diğer senaryoda da acı var ve bu acılara benim aksime çok yakınlarında, mesela annesinde veya kardeşinde şahit olarak büyümüş kadınların korkuları diğer acıya baskın geliyor. 

Kadınların anlamasına çalıştığım şey de şu, doğamız-güdülerimiz bizi üsttekiler konusunda mağdur etmesi riskli olan erkek profiline daha çok çekiyor. Bunları yaşatmayacak erkeklere ise diğerlerine olduğu kadar çekim hissetmiyoruz. O yüzden çekime göre değil prensip ve doğrularımızı dinleyerek hayatlar kurmalıyız. Güdülerimizi değiştirmek için yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Ancak kararlarımızı yönetebiliriz. Doğrularımız olmalı ve hayat boyu doğrularımıza göre yaşamalıyız, canımızın ne istediğine göre değil. Erkekler de bu arada hem çekici gelecek yönleri üzerinde hem de kadınları mağdur eden zaaflarına düşmemek üzerinde çalışırlarsa ortada buluşuruz. İnsanlar bunu istiyorlar aslında da yapması zor.