Ugur (35 yaşında) 1 yıl önce yazdı:
Özellikle 20'li yaşlardaki kişilerin çok daha fazla faydalanabileceği güzel bir yazı. 30 küsur yaşlarda birisi olarak, yazıdaki önerilerden birisi olan "daha küçük şehire taşınma" planını ciddi ciddi düşünüyorum. Lakin yazı ile ilgili küçük eleştirilerim de var.
Küçük şehir = daha ucuz yaşam diye bir kural yok. Türkiyenin her yerine üniversite açılması sebebiyle her şehirde öğrenci popülasyonu var ve kiralar da (genelde) buna göre belirleniyor. Kastamonu'nun bir ilçesinde 5-6 yıl önce eve çıkmış birisiyseniz şimdiki kira artışından çok etkilenmemişsinizdir belki ama yeni bir yerde kiraya çıkacaksanız her nerede olursanız olun kira fiyatları yüksek. Metropolden taşınmak için bu çok mantıklı bir neden değil.
İkincisi "ingilizce bilince yurtdışından freelance iş alırsın" fikri, yarı "wishful thinking" yarı "survivorship bias". Şunu tartışmasız kabul ediyorum, ingilizce bilmek çok daha iyi fırsatlara erişebilmek için altın anahtar ve olmazsa olmaz. Ancak freelance iş yapacaksanız, fiverr, upwork gibi sitelerde 10 milyon tane hintli&çinliyle rekabet ediyorsunuz. "Benim bir tanıdığım var, ingilizce biliyor, yurtdışından iş almış" sadece bir anekdot kalıyor bu şartlarda. Evet, o tanıdığın ya da arkadaşın iş almış, onu görüyorsun ama iş alamayan yüzbinlerce diğer insanı görmüyorsun. "ingilizce bildin mi iş tamam" gibi direkt bir çıkarıma girmek hatalı olabilir.
Bunlar eleştirilerimdi, ama fikrinizi almak istediğim konu ilişkilerle alakalı. Ekonomik sorunlar nedeniyle hemen hemen herkes hayat standartlarını düşürmek, bir takım şeylerden feraget etmek zorunda kaldı, bırakıldı. Lakin 30'lu yaşlardaki kadınlar, istedikleri standartta birisini bulamayınca görebildiğim kadarıyla "daha azına razı olacağıma hiç evlenmem daha iyi" kafasına giriyorlar. Bu da erkeğin ilişki kurabilmek için minimum "performans yükünü", ulaşılması çok zor seviyelere çıkartıyor. En basitinden bir örnekle, bu şartlarda tek çalışan birisi olarak ev alabilmem imkansız, araba alabilmem ise hayal. 1 haftalık tatile çıksam onun taksidini de 3-4 ayda ödeyebilirim. Bu konuda sizin fikirlerinizi merak ediyorum doğrusu.
Mantıklı Kadın 1 yıl önce yazdı:
Uğur, aslında yazdıklarımı farazi olarak yazmamıştım. Önerilerim tecrübe ettiğim şeyler ama belki aklınızda benim kastettiğimden daha ulaşılır bir profil çizdim, bilemiyorum.
Türkiye'de artık neye ucuz diyebiliriz bilmiyorum ama görece ucuzluktan bahsedemez miyiz? Misal geçen sene babannemi kaybettik, babamlar miras ve mal mülk işleriyle uğraşıyorlar. İstanbul'da babannemin evini kiraya verdiğimiz fiyat ile memleketteki dairelerini verdiğimiz fiyat arasında uçurum var diyebilirim. Ya da biz taşınırken en büyük nedenlerimizden biri İstanbul'da eski bir daireye vereceğimiz kiranın daha azını şimdi 3 katlı, bahçeli ve müstakil bir eve verecek olmamızdı. Dediğim gibi turistik bir yerin tam işlek yerinde ya da Rusların akın ettiği ve dövizle kiranın işlediği bir yerde fiyatlar İstanbul'la yarışır ancak Anadolu şehirlerinin çoğunda durumun böyle olmadığını düşünüyorum, tabi İstanbul'da ne koşullarda yaşanıyor olduğu da etkili sanırım, onu göz ardı etmeyeyim.
İkinci eleştirinde haklısın ancak bu "ya tutarsa" konusu olduğu için kendini paralamadan emek vermek gereken bir alan diye düşünüyorum. Özellikle herkesin yaptığı şeyleri değil de niş bir alanda yetenek geliştirebilirsen. Yabancıların almakla ilgili olduğu çok garip şeyler olabiliyor ve kendi ülkelerinde bir şeyleri ürettirmek çok pahalı. Ben yurtdışına cosplay meraklıları için takı ve kıyafet ürettirip sattım mesela. Hala da arada eski bağlantılarımdan satış isteyenler çıkıyor. Benimki eski bir hikaye olduğu için Facebook üzerinden yürümüştüm. Etsy denemelerim de oldu, başarısız oldular. Dediğinde haklısın, çok kalabalık mecralarda iş düşürmek çok zor. Ama olur da bir bağlantı kurdun mu da kazancın güzel. Uğraşmadan bilemezsin. Dış ticaret de böyle bu arada. Rastgele binlerce mailing yaparsın, 1-2 müşteri bağladın mı oradan yürürsün. Ayrıca turizm de döviz getirisi sağlıyor. Ben bir dönem turizm acentasında çalışıp turistlere havalimanı-otel veya otel-avm arasında eşlik ederek harçlık kazanıyordum. Dil pratiği olduğu gibi bahşişi de iyidir.
Kadınların yalnızlığı konusuna gelince. Manosfer ne kadar günümüzde kadınların her konuda avantajı varmış, feminizm sayesinde ayakları yerden kesilmiş gibi bir söylemde olsa da realite halen böyle değil. Yaşananlar kadınların söylemlerinden, hafızalarından çıkmadığı gibi o kadar da güncellenmediler. Kadınlar adına konuşayım, mesele maddiyat değil. Mesele maddiyatta bile seni uçurmayacak bir anlaşmanın sana çok fazla yük bindirmesi. Kadınlar halen ev-çocuk işinin çok büyük kısmını yapıyorlar, artı çalışıyorlar. Sonra da kocalarının arkalarını topluyorlar. Üstüne aldatılıyorlar. Erkekler "kadınlar bizi mağdur edip üstüne aldatıyor" diye feryat figan ederken kadınların binyıllardır yaşadığı şeylerin bir kısmını tecrübe ediyorlar şu an. Erkekler zulüm görmüyorlardı demiyorum ama erkeğin zalimi de çoğunlukla erkektir. Şimdi kadınlar gemi azıya aldılar, onlar da diş gösteriyor ve evet eskisinden çok aldatıyor ve terk ediyorlar ama dediğim gibi daha hala kendilerine yapılan oranda yaptıklarını bile düşünmüyorum. Misal araştırmaların çoğuna göre kadınların 4-5'te biri aldatırken 2 erkekten 1'i sevgilisini veya karısını aldatıyor (evlilik özelinde bakarsan 9-10 kadından 1'i ve 5 erkekten 1'i) bu hayatta. Şiddet gösteren daha çok erkekler -kadınlar psikolojik şiddet gösteriyorlar ve bunun da sayılması gerekiyor aslında. Başta da dediğim gibi riskler olmasa bile görevi çok fazla. Bakın ben feminist değilim ama size bunları söylüyorum. Kadınların evlilikten alabileceği çok bir şey yok. Çocuk haricinde, evlilik dışı sekse karşı da değilsen bir kadının da evlenip bir adamın kahrını ve riskini çekmesi için o kadar sebep kalmadı. Ha, içten içe binyılların ektiği cinsel stratejini izleyememenin acısı oluyor mu, oluyor. Ama diğer senaryoda da acı var ve bu acılara benim aksime çok yakınlarında, mesela annesinde veya kardeşinde şahit olarak büyümüş kadınların korkuları diğer acıya baskın geliyor.
Kadınların anlamasına çalıştığım şey de şu, doğamız-güdülerimiz bizi üsttekiler konusunda mağdur etmesi riskli olan erkek profiline daha çok çekiyor. Bunları yaşatmayacak erkeklere ise diğerlerine olduğu kadar çekim hissetmiyoruz. O yüzden çekime göre değil prensip ve doğrularımızı dinleyerek hayatlar kurmalıyız. Güdülerimizi değiştirmek için yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Ancak kararlarımızı yönetebiliriz. Doğrularımız olmalı ve hayat boyu doğrularımıza göre yaşamalıyız, canımızın ne istediğine göre değil. Erkekler de bu arada hem çekici gelecek yönleri üzerinde hem de kadınları mağdur eden zaaflarına düşmemek üzerinde çalışırlarsa ortada buluşuruz. İnsanlar bunu istiyorlar aslında da yapması zor.