Sylder (21 yaşında) 4 gün önce yazdı:
uyumadan önce blogdan rastgele bi yazı iyi gidiyo ablam eline sağlık
Bildiğiniz gibi Türkiye'de ev genci sayısı sürekli artıyor. İş bulma yaşı ve dünya genelinde gençlerin aileleri ile birlikte yaşama yaş sınırı yükseliyor. Gençler işsizlikten yakınıyor. Yazalım.
İşsizlik ne? İşsizlik para kazanacağın herhangi bir işi yapamamak mı yoksa belli bir yatırım yaptığın bir iş kolunda beklentilerini karşılayacak bir pozisyon bulamamak mı?
İkincisi. İlk tanımıyla işsizlik diye bir şey olmadığının kanıtı göç hareketleridir. Siz yapmaya razı olduktan sonra karşılığında para alabileceğiniz bir iş illa ki bulursunuz, nitekim göçen insanlar tutunacak hiçbir dalları olmadığı için şartlarını daha esnek tutarlar ve bir şekilde kaynak üretirler. Bugün Türkiye'de Afganlar, Suriyeliler olmasa çökecek iş kolları gerçekten de var. Avrupa'da Türkler, Faslılar, Polonyalılar olmasa çökecek iş kolları olduğu gibi.
O zaman ismini doğru koyalım bu işin. Hiç para kazanamamak, hiçbir işe yaramamak diye bir şey yoktur. Bu konuda önündeki reel seçenekleri seçmemek diye bir durum vardır.
Bunun en büyük nedeni, bence, bizim gençliğimizden bir süre önce başlamış olan "okumak = iyi bir hayat" vaadinin gençlerde bir hak sanrısı yaratmış olması. İşsizliğin yaptığım ikinci tanımında "belli bir yatırım" dedim ya, işte insanların çoğu için bu yatırım eğitim hayatı.
Özellikle kendisi eğitimli olmayan aileler, eğitimi olduğundan da değerli bir yatırım olarak algıladılar ve çocuklarına okumaları konusunda büyük bir baskı yapıp onların hayatta başka alternatifler olabileceği tasavvurunu yok ettiler.
Oysa ki her çocuk akademik başarı kazanmaya uygun değildir -bu bir eziklik de değildir ama gel sen bunu kendi okumamışlık kompleksine sahip insanlara anlat. Bir ülkede refah sahibi olmanın tek şartını okumaya indirgerseniz işte böyle çuvallarsınız -bunu hem devlete hem üsttekini yapmış ailelere diyorum. Farklı insanların farklı başarı alanları vardır. Ekonomik katkıyı üreten şey de başarılı olduğun şeyi satmaktır en temelde.
Bu konulardaki eğitimim çok eski senelerde kaldı. Üniversiteden mezun olalı 15 sene oldu. Çoğu kavramları yıllardır kullanmıyorum. Bu yüzden afilli kelimelerle de anlatamayacağım. Ancak kendi hayatımızda da gördüğüm ve test ettiğim kadarıyla işler fikirlerim var.
İş dediğimiz şey neden var oluyor? Neden birbirimize para veriyoruz ya da eskiden takas yapıyorduk? Bugünün alengirli meslekleriyle düşünmeyelim bu işi, basit düşünelim. Ekmek fırını diye bir şey neden ortaya çıktı? Neden terzilik diye bir meslek var? Herkes ekmek pişiremez mi? Herkes söküğünü dikemez mi?
Birbirimize para ödüyoruz ve meslek denen bir kavram ortaya çıktı çünkü biz uzmanlık istiyoruz. Biz işin iyi yapılmasını istiyoruz. Kendimizden bir şeyler vermeye sırf başkası bizden daha iyisini yapabiliyor diye razı oluyoruz.
Bence, iş hayatı-meslekler konusunda sahip olunması gereken tek temel ilim-inanış bu üstte söylediğim. Yok okumakmış, yok okumamakmış kalan her şey bunun altındaki trendler ve trendlere takılıp kalmak sizi demode yani işlevsiz olmaya er geç mahkum eder. Konsantre olunması gereken tek bir soru var:
Ben neyi iyi yapıyorum?
İyi yaptığınız şeyi satabilirsiniz ve bunu bir işe çevirebilirsiniz. Emin olun size bile saçma görünse satabilecek birini bulabilirsiniz. Ben yıllarca kadınları giydirerek para kazandım, halen de bunu yapıyorum. Bir yerde çok komik değil mi? Bir insan kendi kendine kıyafet seçemez mi? Kendi vücudunu tanıyamaz mı? Kendine terzi veya malzeme bulamaz mı? Hepsini yapabilir. Ancak ben bunu sürekli yaptığım ve bir networküm olduğu için bana kendilerine bu "uzmanlığımı" satmam için para ödüyorlar.
Ekonomik bir gücünüz olsun istiyor musunuz? Yoksa yatırımlarınızı mı çıkarmak istiyorsunuz? Bu konuda zihninizi netleştirin.
Bakın arkadaşlar. Hayatın çoğu batık yatırımlarla geçecek. Bu durumu ne kadar erken kabullenir ve ne kadar çevik çözümler üretirseniz o kadar iyi bir hayatınız olur.
Size bir örnek vereyim. Neredeyse her yazımda bahsettiğimden biliyorsunuzdur ki biz birkaç sene önce 20 senedir yaşadığım İstanbul'dan taşındık. Bahsediyorum çünkü eski Twitter hesabımın ve bugün bu blogun var olma sebebi zaten taşınmış olmam ve hayatımın tepetaklak olması. Taşınırken 10 yıldır emek verdiğim müşteri kitlemi, networkumu ve 4 yıllık işyerimi geride bıraktım. Kapattım, elimdeki her şeyi sattım-savdım hatta binlerce takipçisi olan profesyonel instagram hesabımı her gün gelen potansiyel müşteri sorularına cevap vermekte zorlandığım için sildim.
Anlayacağınız sıfırlandım. Sıfıra da zaten dipteydim de indim değil. Belli bir emek ve başarı elde etmiştim ve bu yatırımı daha iyi bir ortamda yaşamak için terk ettim. Peki ne yaptım? Dövünmedim. Gurur yapmadım. Kendi işimin patronuydum şimdi elde çalışmam demedim. Şu kadar gelirim olmazsa yapmam da demedim. Bu gurursuzluk mu? Bu onursuzluk mu? Bilmiyorum, benim hiç böyle takıntılarım olmadı.
Taşındığım ilk yerde hayatım boyunca biriktirebildiğim her konuda, birbiriyle alakasız şeyler de olsa işe baktım. O zamanlardan takip eden de vardır belki, otelde kat temizliği yöneticiğiyle ilgili bir iş görüşmesine çağrılmıştım mesela. Orada baktım, burada baktım. 2-3 yerde deneme süresi geçirdim, birine ben uymadım, diğeri çok az para verdi.
Derken derken bir mağazada işe girdim. Büyük bir mağazaydı, satılan ürünler mağaza içi birkaç terzisi olan atölyede tadilata giriyordu, sonra depoya geçiyordu. Hazır olanlar için müşteriler aranıyordu, prova yapıp teslim ediliyordu falan filan. 2 katlı kocaman mağaza, kocaman depo. Canım çıkıyor muydu? Haftada 3 gün gitmeme rağmen evet, canım çıktı ama para kazandım. İşim oldu mu? İşim oldu. İş tamamen bildiğim bir şey miydi? Hayır, kısmen, işte öğrenmem gereken de çok şeyler oldu. İş arkadaşlarımdan hoşlandım mı? Çoğundan hoşlanmadım, ekip çok kalabalıktı. Patron zor muydu? Zor kadındı valla, kibarca azarlamayı iyi bilirdi. Ama iki uyarından da mobbing diye ağlamadım. Ekipteki patron harici herkesin sırayla üst veya alt katı temizlemesi gerekirdi. Yani birkaç haftada bir iş çıkışı da olsa tuvalet-mutfak temizleyip yer süpürdüm. İş tanımı bayağı genişti anlayacağınız ki çok büyük şirketler haricinde her firmada işler az çok böyle döner.
Sonra yine taşındık :) Haydaaaaaaaa! Yok yok, uzun oturduğun yerden, kurulu düzeninden taşınması emin olun kısa süreli taşınmaktan zordu. Yine iş aradım. Yine iş buldum. Parasından memnun muyum? Hiç değilim ama sıfırdan elbette ki daha iyi. Daha da önemlisi, yeniden network ediniyorum. Sektörden insanlarla tanışıyorum. Yeniden profesyonel instagram hesabı açtım, yavaş yavaş takipçi geliyor. Birkaç sene sonra farklı bir yerde olacağımı biliyorum. Çünkü evde oturmuyorum. Bir şeylerle uğraşıyorum, bu sayede karşıma fırsat çıkmasına da olanak sağlıyorum. Bu işim de, eski işim de okuduğum üniversite ile alakalı değil onu da söyleyeyim.
Hatta ek olarak şunu söyleyeyim, yeni bir hobi olarak akvaryuma merak saldım ve kompozisyon oluşturmak vs. görsel düzenleme tam bana uygun bir iş olduğu için ileride bunu bile mesleğe dönüştürülecek bir backup planı düşünmeye başladım.
Yeri gelmişken yazayım. Hobi nasıl işe dönüştürülür?
Önce bir araştırma döneminden geçersiniz. Bilgiyi sünger gibi çektiğiniz bir dönem olur. Bilgilerinizi basitçe denemelerle pekiştirirsiniz. Bolca başarısız deneme yaparsınız ancak gittikçe daha iyi olur. Bu sürede gönüllü online platformlarda bulunursunuz. Yaptıklarınızı paylaşır, yapılanlara yorum yaparsınız. Daha çok öğrenirsiniz, arkadaşlıklar edinirsiniz. Sonra bu konuda çalışan başkalarıyla tanışırsınız. Sizin yaptığınız şeyi satan birilerini bulursunuz. Onlara yaptıklarınızı gösterirsiniz. Ya onlar sizden almak ister ya da networkteki birileri. Uzun süre sebat gösterir ve bilinir hale gelirsiniz, bir bakıp çıkanlardan olmazsınız. Sonra bir bakmışsınız, hobinizden para kazanır olmuşsunuz. Ben de enişteniz de bunu birkaç kere yaptık bu hayatta.
Mesleğiniz yok mu? Hobiniz olsun. Bir şeyle uğraşın. Bakın gerçekten zaman-emek-konsantrasyon harcayın ve bu konu etrafında sosyalleşin. Bir şeyi veya iki şeyi iyi yapın. Bazısı çöpe gidecek. Başka şeye atlayın.
Yok siz batık yatırımınıza hayıflanıp dövünmek ve hak kavgasına girmek istiyorsanız, siz bilirsiniz. Umarım yeterince kalabalık organize olabilirsiniz de devletten-düzenden bir sonuç alırsınız, yoksa yaşayacağınız tek şey kendi mikro hayatınızı bekleyerek hiç etmek olacak.
Bu arada hayır, 20li yaşlar hayatın en güzel yaşları falan da değil. 30'ların ilk yarısı ev sahibi olmak için vesaire hala erken. Hayata atılmadan ileride ne olup ne olmayacağını doğru kestiremiyorsunuz. Doğru bir al-sat yapabilir, iyi bir iş teklifi fırsatı yakalayabilir veya yurtdışı bağlantı da kurabilirsiniz. Ama buna sadece hayatın içinde yer alırsanız ve becerikli bir insan olduğunuzu gösterecek kadar aktifseniz denk gelirsiniz, odanızın içinde durarak hayatı ıskalamayın.
Hiçbirini şimdi öngöremeseniz ve çoğu şey beklediğiniz gibi gitmese bile, insan uğraş üzere evrimleşmiş bir varlıktır. Boşa giden uğraş diye bir şey yoktur çünkü zaten uğraşın kendisi insanların fiziksel ve düşünsel yapısına iyi gelir. Boş durmak insanı vesveselendirir, karamsarlaştırır, fiziken yorgun, aklen depresif hale getirir. Yapman kuzum, yapman yavrum.
Hakkınızda hayırlısı.
Sylder (21 yaşında) 4 gün önce yazdı:
uyumadan önce blogdan rastgele bi yazı iyi gidiyo ablam eline sağlık