Hayatı Kendi Etrafında Dönüyor Zannetmek

Yaşamın İçinden

Bu konudan ara ara bahsediyorum ve gelen tepkiler neticesinde ne kadar önemli bir konu olduğunu tekrardan anlıyorum. Bugün, bu hissin ne olduğunu, neden kaynaklandığını ve nelere sebebiyet verdiğini bir kez daha açmak istedim.

Hayatımızda, yaşadıklarımızda bazı şeyler gerçekten de bizimle alakalıdır. Bizim yüzümüzden veya bizim sayemizde gerçekleşirler.

Ancak, muhtemelen daha büyük kısmının bizimle çok alakası yoktur. Bir olayın o şekilde gerçekleşmesinin, aldığımız bir sonucun, aldığımız bir tepkinin öznenin biz olmasıyla direkt bağlantısı yoktur, başkası o an orada olsa aynı şeyi yaşayacaktır.

Bir insan hayatı kendi gözlüklerinden görür, öyle yaşar. Bu doğal. Biz başkalarının gözünden görmüyoruz hayatı, aksine kendimizi zorlamazsak. Dolayısıyla, onların da aynı şeyleri yaşadığını, bizimle aynı durumda kaldıklarını, aynı bedellerini ödediklerini unutabiliyoruz. Özellikle de kendimiz, ne yaşadığımız, neyi yaşayamadığımız üzerinde kafamızın içine hapsolmuş durumdaysak.

Bazı insanlar olayları inanılmaz kişiselleştirerek, kendileriyle alakalı olarak algılarlar. Sağlıklı insanlardan çok daha fazla şekilde. Genelde de bu olay olumsuz yöne doğru işler. Her şeyden kendilerini suçlarlar, her olumsuz tecrübelerinden kendilerine dair değer yargılarına bir cümle daha eklerler.

Böyle oldu çünkü sen beceriksizsin.

Böyle oldu çünkü sen çirkinsin.

O sana böyle dedi çünkü sen aptalsın. 

gibi.

Bunlar nereden geliyor biliyor musunuz? Yetiştirilmeden.

Anne veya baba kendi aralarındaki sorunlardan ötürü veya kendi yetiştirilme problemleri yüzünden ebeveynlik  görevlerini layıkıyla gerçekleştirmezler, hayatta bir takım sebeplerle çok mutsuz olurlar ve bu olumsuzlukları etki alanları içindeki, en yakındaki kişilere yansıtırlar: çocuklara.

Mesela kocası çok zayıf olan bir kadın öfkesini çocukları aşağılayarak, onlara kızarak çıkarır. Kendi ailesiyle dertleri olan bir kadın da. Çocuğu bir şey döker "hay seni beceriksiz, bir şeyi de doğru yapsan şaşarım zaten" der. Sürekli çocuğuna kızar, onu eleştirir. 

Kendi çok zorluktan geçmiş tutarsız bir baba hayal edelim. Tutarsızlık şurası, kendi çok zorlu bir geçmişi olduğu için bir yandan çocuğuna kıyamaz ve onu imkanlar içinde büyütür, öbür yandan "ben senin yaşındayken şunu yapardım, sen çok yetersizsin, çok zayıfsın" gibi tavırlarla çocuğunu kendisi gibi olmadığı için aşağılar.

İşte bu tip aileler çocukları yetersizlik ve suçluluk hissiyle büyütürler. Böyle büyüyen çocuklar da kaçınılmaz olarak her şeyden kendilerini suçlarlar, egoları çok kırılgan olur. Oysa ki çocuğun büyürken her şeyin kendiyle alakalı olmadığını, hayatta dış etmenlerin, zorlukların olduğunu, canın sağolsun cümlesini duymaya ihtiyacı vardır. Çocuğunu hoş görmek ona hayatla nasıl baş edeceğini öğretmemek de değildir. Elinde olmayan noktaları gösterip bunların etrafından nasıl dolanacağını öğretmen gerekir zaten çocuğa. Neleri kontrol edebileceğini, neleri kontrol edemeyeceğini ve kontrol edemediklerinle nasıl baş edebileceğini...

Ama, bu insanlar kendileri bilmiyorlar veya yaptılarsa bile çocuklarına nasıl aktaracakları konusunda beceriksizler.

Dünya, hayat, başka insanların kafasının merkezinde siz yoksunuz. Siz sadece kendi algı dünyanızın merkezindesiniz. Eğer dünyayı sizin etrafınızda dönen bir şey sanıyorsanız omzunuza taşıyabileceğinizden çok fazla yük alıyorsunuz demektir.

Hayır, o kız sizi çirkin olduğunuz için reddetmedi, aklında başka biri vardı.

Hayır, o erkek sizinle görüşmeyi seni beğenmediği için kesmedi, kız arkadaşıyla ara vermişlerdi ve kız döndü.

Hayır, o arkadaşın sana çok yanlış bir hareketin olduğu için kızmadı, sadece o gün canı sıkkındı.

Biraz rahatlayın. Kendinize, "benimle ilgili olmak zorunda değil" telkinini bol bol verin. Unutmayın, siz bir insanın gözünden göremiyorsunuz hayatı, onun o gün, dün, annesiyle vs. neler yaşadığını bilemezsiniz, başkalarıyla ne yaşadığını bilemiyorsunuz, o yüzden size yaptığı her şeyi kendinizle alakalı düşünmeniz normal gibi geliyor. Değil.

Dün reddedilme korkusunun bu tip erkeklerde nasıl tezahür ettiği üstüne bir twit yazdım:

Bence burada kilit nokta yazıda da belirttiğim üzere olayı kişiselleştirmek, kendine yönelik olarak okumak ve buradan kendi egona zarar verici bir cevap çıkarmak.

Ailenin yetiştirmesine göre bazı insanlar yaptıkları ve yapamadıkları, yaşadıkları her şeyi kendilerini merkeze koyarak okurlar. Her olaydan kendilerine bir değersizlik veyahut değerlilik yargısı çıkaracak şekilde işler zihinleri.

Egomuz bizim için inanılmaz önemlidir ve onun zarar görmesini istemeyiz. Eğer her şeyi kendimizin, egomuzun bir yansıması olarak okursak da ona zarar vermeyecek şekilde davranmaya önem veririz, korkaklaşırız.

O erkekler yürümekten korkmuyorlar aslında. Reddedildikleri zaman bu egolarına bir darbe daha vuracağı için korkuyorlar. Yani kendini değersiz hissetmekten, bu hisse bir çivi daha çakmaktan.

Oysa ki olayları bu kadar kendi egon çevresinde okumazsan korkmaya da o kadar gerek kalmaz. Dünya gerçekten de bizim etrafımızda dönmüyor. Sadece, bazıları bunu göremiyor.

Şuna bir paragraf açmam lazım, madem benimle o kadar ilgisi yok, neden sürekli başıma benzer şeyler geliyor?

Cevap: kendini gerçekleştiren kehanet.

Bizler kendi kaygılarımızı karşıya yansıtır ve onlara aşılarız. Bakın insanlar için olumlu vibe son derece önemlidir sosyal ilişki kurmalarında. Bizler, hepimiz mutlu olmak istiyoruz. Mutsuzluktan kaçıyoruz. Bizi mutsuzluğa çekebileceğini hissettiğimiz insanları da itici buluyoruz. Sen sen olduğun için itici değilsin ama üstündeki olumsuzluk-kaygı bulutu itici. Bunu böyle okumayı öğrenmek lazım.

Bunun diğer ucu yaşadığın/yaşattığın hiçbir şeyde kendi sorumluluğunu kabul etmemek, kendini kusursuz görmek. O da aslında başka bir ego koruma sistemi olan narsistliğe gidiyor, o başka bir yazı konusu.

Ailelerinizi onlara kızmadan değerlendirmeyi öğrenin arkadaşlar. İlişkilerde vs. yaşadığınız çoğu şeyin düğümü aslında ailenizde. O konularda farkındalığa ulaştığınızda çoğu şeyin çözüldüğünü göreceksiniz.

Yorumlar

ela (20 yaşında) 11 ay önce yazdı:

merhaba abla, sorum yazıyla pek ilişkili değil ama diğer yazıların içinde en ilişkilisi diye düşündüm.

 

yalan söylemekle ilgili bir yazı yazabilir misin? benim kötü bir huyum var: çok sık yalan söyleyen biri değilim ama kendimle alakalı 1 büyük yalan söyledim ve artık değiştirmem için çok geç. ama bu yalan kendim hakkında. başkalarını etkilediğini pek düşünmüyorum, ama bir zaman gelecek ki insanlara bunu itiraf etmek zorunda kalacağım. yalanımı anonim bi platformda söylemekten bile utanıyorum çünkü büyük ihtimalle "bunun için mi yalan söyledin?" denilebilecek bir şey. şöyle hayal et: olmayan bir insanı varmış gibi gösterdim. sevgilim yokmuş da varmış gibi anlatıyorum insanlara gibi. bunun nedeni tamamen hayalimdeki o versiyonun güzel olması, benim istediğim gibi olması.. sahte anılar üretmeyi veya anılarımı birazcık yalanım doğrultusunda değiştirerek anlatmayı seviyorum. ama bu yalanı hiç söylemediğim insanlar da var, ve onlarla yalanı söylediğim arkadaşlarımı buluşturamıyorum mesela hatta bir araya gelmelerinden ve laf arasında yalanımın ortaya çıkmasından çok korkuyorum. hiçbir açıklamam olmayacak çünkü. sadece şizofren olduğumu ve güvenilmez biri olduğumu düşünecekler ve ondan sonra çok yalnız kalacağım. sürekli insanlardan uzaklaştırıyorum kendimi bir gün bir konuşmada ortaya çıkar diye. :/ ama en başta söylediğimden de pek pişman değilim.. kafam çok karışık anlayacağın, senin yazılarına güveniyorum abla umarım bana güzel tavsiyeler verebilirsin

Mantıklı Kadın 11 ay önce yazdı:

Ela,

Senin yaptığın aslında yalan problemi değil de maladaptive daydreaming gibi göründü bana. Seni sokacağı zor durumdan ziyade, böyle bir şeye ihtiyaç duyman hayatında bazı problemler olduğuna ve bunlarla sağlıklı yöntemlerle baş edemediğine işaret. Bir şeyleri hayallenmeler yoluysa bastırarak zihninden dışarı itiyorsun gibi. Psikolojindeki düğümleri çözmen önemli yoksa başka yerden patlak verir. Yaşın çok genç, yaşadığın da normal bir şey, bir aile büyüğünle utanmadan paylaşmanı ve gerekli görürseniz yardım almanı öneririm. Herkesin aşağı yukarı benzer sorunları var.

Dexter (23 yaşında) 1 yıl önce yazdı:

Abla merhaba, 22 yaşındayım. Boyum 170. Zaman zaman boyumu kafama takıyorum. Öyle boş biri de değilim yani. Toplumda falan gayet girişken, konuşgan ve özgüvenliyimdir. Şirketim var 3 yıldır onunla ilgileniyorum. Kendi imkanlarım ile 6 ülke falan da gezdim. 1 yıl güzel bir kadınla (benim boyumda) sevgili de oldum. Yeri geldi 2 günde 2 farklı first date yaşadım. (Kızlardan biri benden uzundu. Beni bi tık da takıntı haline falan da getirdi ama ben pek beğenmedim kızı)
Her şeye rağmen boyum yüzünden kendimi yetersiz hissediyorum. Benden uzun erkeklerin arasında falan kendimi erkek gibi hissedemiyorum. Uzun uzun erkekler varken neden bana baksın kızlar diye hissediyorum. Güzel giyinsem de kısa olduğum için kendime yakıştıramıyorum...
Aslında kısaca, boyum yüzünden kendimi kızlardan da uzak tutmaya başladım diyebilirim. 
Boy konusunda özgüvensizliğimi nasıl yenebilirim? Neler yaparsam bu eksiğim bi nebze kapanmış olur. Dövüş sporları, fitnes ile uğraşsam falan boy dezavantajım ne kadar azalır. Veya başka ne yapabilrim? Gereksiz mi kafaya takıyorum anlamdım.

Mantıklı Kadın 1 yıl önce yazdı:

Ah ulan Dexter,

İncel olsan neyse, kadınlarla yaşına göre iyi denecek deneyimin bile var anladığım kadarıyla.

Benim bu düşüncelerle ilgili düsturum şudur: sen kimin kafasından yetersizlik hissinin geçmediğini düşünüyorsun?

Senden uzun adamlar senin şirketine özenmiyor mu?

Şirketi olan uzun boylu adam diğerinin şirketine özenmiyor mu?

Şirketi olan uzun boylu adamın özendiği şirketin sahibi olan adam başkasının fiziğine özenmiyor mu?

Şirketi olan uzun boylu adamın özendiği şirketin sahibi olan adamın fiziğine özendiği adam başkasının gençliğine özenmiyor mu?

İmrenmekten, kıskanmaktan kaçamayız. Bunun bizim yeterliliğimizle illa alakası yok, insan olmanın kaçınılmaz bir parçası bu. Mükemmel bir insan diye bir şey yok, şartlarından en iyisini çıkaran insan var. Hormonlarını doğru yöneterek sağlam bir zihin yapısına sahip olan adam o. Bundan daha kıymetli bir şey olabilir mi? Sen etiketlere odaklanıp iç dünyana odaklanmayı kesmişsin ama "sevgi içimizde" :)

Sana yararı olmayan düşünceleri boşvermediğin sürece şartlarının ne olduğu hiç önemli değil, bu histen kurtulmak için de şartlarının değişmesi gerekmiyor. Şükredecek, elindekilere odaklanacak ve çevrenle kendini kıyaslamayacaksın. Başka yolu hiçbir adama yok. 

Sana iyi gelmiyorsa redpill tarzı içerikleri takip etme, işi gücü olan adamsın.

kupa kızı (19 yaşında) 1 yıl önce yazdı:

Aynı şeyi yaşıyorum ama ailem aslında aşağılayıcıdan ziyade mükemmeliyetçi. Ben de çok rahat, ertemeleci bir kişiliğim. Çevremdekiler tarafından çok başarılı bulunmama rağmen ailem arka plandaki rahatlığımı ve çarçur ettiğim vakti görerek potansiyelimin çok altında olduğumdan bahsediyorlar sürekli. Eskiye nazaran azaldı sanırım bu durum ama ben o kadar alışmışım ki en basit günlük aktivitenin bile yetersiz bulunmasına, ne söyleseler çok başka anlıyorum çok alınıyorum. Sürekli senin algın bozulmuş gibi bir cümle duyuyorum onlardan da artık. Çekilir çile değil yemin ederim her iki taraf için de. Sürekli sözlerimizde ima buluyoruz ve iletişim çok zor, zevksiz. Çok çabalıyoruz kaliteli vakit geçirmek için ama biraz zorlama gibi oluyor. Ve insanlarla olan ilişkilerim de aslında çok samimidir. Ama bazı arkadaşlarım hiçbir açıklama yapmadan benden uzaklaştılar lise döneminde. Çok berbat bir durum çünkü yavaşça gerçekleşiyor ve ben mi itiyorum o mu gidiyor diye soruyor insan kendine. Ona da soramıyor çünkü kendi kuruntumsa olay çıkarmayayım diyorsun. Bir bakmışsın uzun süre kendini yemiş, acı çekmişsin ve şimdiyse tüm ilişki bitmiş içten içe. Çok yakın olduğum birçok arkadaşımla aynı şeyi yaşadım. Merhabadan ibaret kaldı ilişkilerimiz. Hep bende bir şey var dedim ama asla cevabını da bulamadım. Bir arkadaşımla bunu iki kez yaşadık, artık görüşmüyoruz ama tekrar yakınlaştığımız bir dönem bana bilmiyorum ki soğudum bir anda senden demişti bu yüzden hep sorun bende diye düşündüm. Şimdiyse arkadaşlıklarım çok güzel ama yine yaşar mıyım kaygısı var.

Fylgja (20 yaşında) 1 yıl önce yazdı:

aileyi nasıl memnun edilir ben de bilmiyorum, o kadar işe rağmen takdir görmemek zor hele ki duygusal olarak o kadar bağladığın kişilere, yapman gerekenleri yapıyorsan (sorumluluklarını ve derslerini) kafaya takma gül geç, ben böyle atlattım. 

arkadaşlarla uzaklaşma onlarda ya da sende olan değişimlere bağlı olabilir. birlikte spor yaptığım arkadaşlarım bıraktığında ben devam ettim ve benle olan bağlarını kopardılar ben de kensi gelişimime odaklandım. küslük yaşamadı iseniz biri birinizi gördükçe ya da sosyal medyadan iletişime devam edersiniz. bende etkili olanlar bunlar, yaptıklarının farkında ol, yanlış değilse devam et. hayırlı günler

kupa kızı (19 yaşında) 1 yıl önce yazdı:

Desteğin ve cevabın için teşekkür ederim, ailemle ilgili konuya gülüp geçemiyorum da beni kabullenmeliler ben de onları kabullenmeliyim düşüncesini kendime hatırlatarak baş etmeye çalışıyorum. Arkadaşlar konusunda da benden soğuduklarını hissettiklerimde problem çok çözülebilir hissettirmiyor. Sanki iki kişi farklı yollara gitmeliymiş gibi. Aynı sınıfta olmamıza rağmen o kadar uzaklaşmıştık ki acıtıyor ama insan bir şeyleri düzeltme heyecanı yakalayamıyor. Bu arada bu olayı kendimce iki yıl sonunda kavrayabildim. Yani iki sene boyunca sürekli çözümleme yapan kendinden şüphe edip duran ve ara sıra kendi köşesine çekilip stresten uzak kitabını okuyan biriydim. Şimdiki kaygılarımı azaltmanın yolu özgüvenimi tazelemem sanırım. Çünkü bahsettiğim önceki arkadaşlarımla aram açıldığında gittiğim yönden mutluyum ama yine de öteki hissetmenin verdiği eziklik bana zarar verdi ve kaygı yarattı. Şimdiyse ne yaşasam "benim sorunum ne!?" Şeklinde patlamalar oluyordu. Bu yazıyla ilgili şunu da ekleyeyim, insanların hayatlarında neler olup bittiğini bilemiyoruz ve neyi neden yaptıkları konusunda hep farklı ihtimaller oluyor evet. Ama benim bunca zaman acabalar eşliğinde sürünmemin bir sebebi de bu kendi kendime sunduğum bahanelerdi. Bana soğuk yapması onunla ilgili olabilirdi ama başkalarına karşı normaldi belki de ben yanlış anlıyordum falan filan. Bir de o psikolojideyken ne yapsam doğru ne yapsam yanlış diye septikleşiyordum (daha beter olur diye korkuyordum) ve düzgün iletişim de kuramıyordum. Sohbet başlatıyordum devam ettirmiyorlardı. Bir yorum yapıyordum kimse duymuyordu. Kısa vadede pek bir şey değiştirmez belki ama lise boyunca belli aralıklarla buna katlandım ve bitti. Şimdi ise üniversitedeyim ve her güzel şey pamuk ipliğine bağlı gibi hissediyorum. İnsanlarla eskisi gibi samimiyim ama ilişkilerin devamına güvenim kayboldu. Şimdi alakası yok desem de yarın yine bir arkadaşımla benzer bir şey yaşarsam ilk iş kendime anormal, aşırı, aykırı, tuhaf gibi kelimeleri yakıştıracağımı biliyorum. Çünkü daha önce öyle yapmıştım. Psikoloji bulunmadan önce insan ilişkileri bu kadar karmaşık mıydı acaba? Çok düşünüp düğüm olunca merak ediyorum.

Fylgja (20 yaşında) 1 yıl önce yazdı:

öncelikle üniversitede başarılar, umarım iyi bir kariyerin olur. arkadaş azalması ve ya iletişimin azalması benimde yaşadığım bir mevzu ama üniversitede yeni arkadaşlar edinebilirsin önünde uzun yıllar var. kendini muhtaç hissetme, hissettirme. herkes iyi niyetli değildir ya da senin eğitim hayatını etkileyebilir. kız olarak belki daha çok arkadaşa ihtiyacın vardır o kısıma laf edemem, derslere daha aktif katılanlarla bir grup kurmak işe yarayabilir. etrafındaki 5 kişinin ortalamasısındır. ben buna eskiden inanmazdım ama kendimi geliştirmeye başlayınca benim etrafımdakiler de azaldı, sen de çabalarken etrafındaki insanlar senden çalışkan olmaları işine yarayabilir. benden arkadaşlık tavsiyesi bu kadar çalışır, topluluklardan da arkadaş edinilebilinir ben katılmadığım için direkt olarak yazmadım yukarıya. aileyi olduğu gibi kabullenmek ne kadar zor olduğunun farkındayım hele ki aile evinde okuyorsan fakat onlardan etkilenerek hayatında kötü tercihler yapmamanı buna direnmeni öneririm. alkol sigara vb. partileme kafasına belli bir süre bence girme (alkolü ben tavsiye etmem ama sosyal içici olacaksanda çok güvendiğin arkadaşlarınla sarhoş olmadan takıl, "aa ne olucak yaaa" kafasında seni kötü etkileyecek insanlarla arayı aç. alkol kullanmayan ve bar disko ortamı olan biri değilim belki CIVITIK bu konuda daha detaylı konuşur). benden bu kadar tavsiye çalışır. gençsin hayatının devamında senin peşini bırakmayacak ya da daha kötüye sürükleyecek şeylerden kaçın.