Erkeklerin Kadınları Savunması Meselesi
Bilmeyeniniz yoktur, iki gündür metroda başlayan çocuklu baba-yumrukçu amca-mavi gömlekli genç kavgasıyla dolu sosyal medya. Bu kavganın görüntüleri yayınlandıktan sonra açıkçası benim de daha örneğini hiç görmediğim şekilde bir kelle avı başladı, özellikle de yumruğu atan değil mavi gömlekli genç için. Günümüzün tartışması ise şu: neden bu kadar kadının öldürülmesi görüntüsü varken böyle bir galeyan yaşanmadı da baba figürü için yaşandı?
Bu haklı bir soru. Ülkemizde dünya ortalamasından çok olmamakla birlikte toplumsal bir mesele haline gelmiş bir kadın cinayetleri mevzusu var. Aslında bunu kadın özelinde incelemek gerekli mi bilmiyorum, çünkü ülkemizde kadın cinayetlerini de kapsayan bir ceza infaz sorunu var. İnsanın canı ucuz memleketimizde. Cinayetler ve dahi başka suçların yeterli yaptırımla karşılaşmadığını görüyoruz, malesef kriminal tiplerde "yaparım, yatarım ve şu kadar alır çıkarım" gibi bir rahatlık oluştu, bu meselenin en karanlık noktası da bu zihniyet zaten. Devletin bu zihniyeti yok etmek için ne yapabiliyorsa yapması ve suça meyilli kişileri ölümüne korkutması gerekiyor.
Kadın cinayeti diye bir alt başlık neden var? Çünkü cinayetlerin ekseriyetini işleyen cinsiyet erkekler. Erkekler hem birbirlerini hem de kadınları öldürüyorlar. Şu söyleyiş kadın olmanın kırılganlığı açısından ne kadar da doğru: ortalama bir erkek ortalama bir kadını çıplak elleriyle öldürebilir. Bize böylesine fiziksel üstünlüğü olan bir varlıkla iki taraflı bir ilişki içinde bulunarak insanlığı var etmek zorundayız, yani bir yandan da birbirimize muhtacız var olmaya devam edebilmek için.
Kadın erkek ilişkilerinde, kadının daha sınırlı sayıda bebeğe sahip olma şansı olduğundan dolayı kiminle bebek yapacağına daha çok dikkat eden, daha seçici olan cinsiyet olduğunu konuşuyoruz. Toplumsal zorlama yoluyla yapılan görücü usülü evlilikler haricinde, bir kadın ve erkek bir arada görüldüğü zaman bu eşleşmeye evet diyen, erkeği kabul eden tarafın biraz önce belirttiğim cümle dolayısıyla genelde kadın olduğu düşünülüyor. Şöyle bir laf vardır mesela: kadınlar seçtiğiyle birlikte olur, erkekler bulduğuyla. Bu elbette ki seçen konumuna gelememiş, erkekler hiyerarşisinde düşük rütbedeki erkekler için geçerli olabilecek bir önerme ama bu erkeklerin sayısının büyük bir oranı oluşturduğu da bir gerçek. Tarih boyunca toplumlar kendini aksi için organize etmediği sürece erkeklerin azımsanmayacak bir kısmı kadınlarca istenmeyen, incel sınıfında kalan erkekler olmuştur. İncel olmayanların da önemli bir bölümü seçen değil seçilen taraf olarak kadına ulaşabilmiştir.
Bunu nereye bağlayacağım? İlk paragrafa. Kadınlar, özellikle kadınlarla başarısız olup seçilmeyen veya bulduğuyla yetinen erkekler tarafından katıksız olarak seçen pozisyonunda algılanıyorlar. Oysa ki bir yandan da ilişkinin kapısını -bence zarfını- tutan erkektir diyoruz değil mi? Yani aslında bir erkek istemezse da orada bir ilişki olmaz, bir erkek hiyerarşide yükseldiği zaman kadına ulaşabilen ama kime yatırım yapacağını "seçen" konumuna gelir ama dediğim gibi erkeklerin çoğu bu konumda değildir. Bu bilgi şu yüzden önemli: kadınlar seçen pozisyonunda algılandığı için + kadınların gördüğü şiddetin faili çok büyük oranda hayatlarındaki erkekler (sevgilileri, kocaları veya exleri) olduğu için, kadınlar gördüğü şiddette pay sahibi olarak algılanmakta.
Bu ne kadar doğru? Bir kısım vaka için doğru, bir kısım vaka için doğru değil. Şiddetten hoşlanan, belalı tipleri seven kadınlar var mı? Var. Ancak, evet halen, birlikte olduğu erkeği kendi özgür iradesiyle seçmeyen kadınlar da var. Belli bir tiple evlenmeye sürüklenmiş kadınlar var. Zaten, aynı suçlar gibi, bunlar belli bir sosyoekonomik seviyenin genel problemleri ve o seviye içinde doğmuşsan, büyümüşsen dünya önüne nezih seçenekler de sunmuyor. Dizilerdeki gibi kenar mahalle kızının holding patronuyla masum aşk yaşadığı bir dünya yok. Erkekler sanki kadınlar olduğu sosyoekonomik seviyeden bağımsız olarak her tip erkeğe ulaşabilirlermiş gibi konuşuyorlar ama bu sadece bir teoriden ibaret. Evet erkekler hipergamik değil ama insanlık assortative mating denen bir şekilde eşleşiyor, kabaca kendimize benzer insanları beğeniyoruz. Zaten hayatın doğal akışı bu şekilde, çevren kimlerden oluşuyorsa oralardan birine muhabbetleniyorsun. Aşinalık halen en yaygın eşleşme sebebi. Yani ilişkiler böyle tek bir seçimle, tamamen bireysel kararla kurulan organizmalar değil, kendimizi içinde bulduğumuz bir şey biraz da.
Kadınların toplumsal yardımı bu derece görmesinin önündeki bir diğer engel de şiddet altında yaşayan kadınların azımsanmayacak bir kısmının stokholm sendromuna benzer bir duygu durum geliştirmesi. Yani hem mağdurlar, hem de mağduriyeti yaratanı sevip bağlanıyorlar, savunuyorlar. Bu bir çeşit hayatta kalma, adaptasyon mekanizması. Tarih boyunca erkekler birbirini öldürüp kadınları ganimet olarak aldılar, onlarla birlikte oldular. Fiziksel üstünlüğünüzü unutmayın. Ne yapacaksın? Ya öleceksin ve çocuklarını bilinmeze terk edeceksin ya da yeni hayatına adapte olacaksın. Kendini çok çaresiz görürsen, çareyi umut etmek sana acı verir, bu yüzden sadece kabullenir ve olana tutunursun. Her şiddet gören kadın bu şekilde hissediyor demiyorum, bunu aşk sanan, tutku sanan, erkeğin normali gören, sınır çizmekten aciz problemli profiller de var. Benim anlattığım gibisi de var.
Nedenden bağımsız olarak, dışarıdan baktığımızda yardıma gönüllü olacakların ellerini kollarını bağlayan bir fenomenle karşılaşıyoruz: şiddet gören kişinin faili cezalandırılınca onu savunan şiddet mağduru kadın. Mesela, kendini döven kocasını dövenlere saldıran kadın, sevgilisini şikayet edenlere çemkiren kadın vs. Bu kadınların oranı az olmadığı için de başka kişilerde müdahale etmeye karşı bir önyargı, "aman ben şimdi başıma bela alırım, sonra yine suçlusu ben olurum" çekincesi bulunuyor, keşke haksız olsalardı.
Bu meseleler devletlerin çözmesi gereken meseleler. Aslında bunların birer cinsiyet kavgası gibi konuşulması gene kadın-erkeği birbirine düşman etmek isteyen nüfus operasyoncularının oyunu. Olan bir suç sorunu, bir şiddet sorunu, bir ceza infaz sorunu ve bir yerde de ekonomi ve fırsat eşitsizliği sorunu. Kadınlar fiziksel olarak dezavantajsız oldukları için erkeklerin yaptığı şekilde fail olmasalar da problemli kesimlerde kötülüğün emin olun cinsiyeti yok, manipülasyon da duygusal şiddet de bir kötülük mesela ve herkes birbirini mağdur ediyor şartlar kötüleştikçe. Özetle, bu bir cinsiyet meselesi değil aslında. Cinsiyet farklılıklarından ötürü farklı tepkiler doğuyor sadece.
Devletten malesef kısa vadede umudum yok. Yine de iyisini güzelini isteyelim. Keşke meseleleri saçma sapan proje akımlara kayma ihtiyacı hissetmeden, taraftar olmadan gerçekçi biçimde ele alabilen yöneticiler olsa. Öyle biri çıksa çalışmaya bırakırlar mı orasını da bilmiyorum ya...
Yorumlar
Henüz bu içeriğe yorum girilmedi.