Ataerki Sanılan Erksiz Atalık

İlişkiler

Sabah sabah otoritenin ve gücün ne olduğunu hiç bilememiş, bilemediğini de bilememiş ancak bu konuda ahkam kesen bir aklıevvelin floodu ile tadım kaçtı. Adam bir de söylenmeyenleri söyleyecek kadar taşaklı olduğunu zannediyor ama kendinin ve neslinin acizliğini ifade etmiş. Okursanız belki anlarsınız.

Şimdi serde delikanlılık da var, linç geldi diye silmez bu floodu. Zaten gerekli gereksiz her bir boka linç gelen bir platformda linç dediğinin de bir anlamı kalmadı, bunun gibi berbat içerikleri de yeterince gömemiyoruz, işsevsizleşti eleştiriler. Yine de ne olur ne olmaz X siler falan diye ekran görüntüsünü aldım.

 

Arkadaşlar, siz ataerkinin bu olduğunu zannediyorsanız size kötü bir haberim var. Bu adamın anlattığı manzara erkeklerin güçlü olduğu ve otorite kurabildiği değil, aciz olduğu için anca zulümle istediğini yaptırmaya çalıştığı bir manzara. Yani yazının başlığı: ataerki sanılan erksiz atalık.

Bizim eşimle bitmek bilmez bir sürtüşme konumuz var. Ben evin küçük köpeğiyim :) Bağırıyorum kardeşim, sinirimi çok çabuk kaybediyorum çocuklara karşı. Eşim de bana çocukları bağırmadan terbiye edebileceğimi anlatıyor, beni sakinleştirecek telkin verip ben bağırdığım, hatta arada patakladığım için beni daha çok dinlemediklerini, boşuna evdeki tansiyonun yükseldiğini ifade ediyor. Haklı da.

Bağırıyorum, çünkü acizim. Çünkü, bir kadının erkek gibi bir "göz korkutuculuğu", karizması yok. Doğal olarak yok bu bizde. Küçük köpeklerde olmadığı ve onların çok sesinin çıktığı gibi. Eşime de en son bunu dedim. Sen kendi bedenin içinden bana ne yapmam gerektiğini öğretmeye çalışıyorsun, güzel bir hedef peşindesin ama biz aynı potansiyele sahip değiliz. Bir kadın erkek gibi "intimidating" olmadığı için istediğinin olmasını istediği zaman elinde 3 seçenek var:

  • ya korkutucu olmayı taklit etmeye çalışacak yani benim yaptığım gibi ses yükseltecek, iki terlik atacak, güç gösterecek, 
  • ya manipülatif olacak, duygu sömürüsü yapacak, ağlayacak, büyük sözler edecek, terk etmekle tehdit edecek,
  • ya da tamamen yenilgiyi kabul ederek kendini ezip uyum politikası izleyecek. 

Bunu son konuştuğuzda herhalde eşimin aklına biraz yattı ki eşimin benden bu konuda beklentisi biraz hafifledi..

Benden sakince düzen getirmemi bekliyor, çünkü kendi yapabiliyor. Eşim, gerçekten şu floodu okuyunca bir kere daha maşallah dedim, evin iri köpeği. Bak eşine it diyor saygısız diyip metaforu anlamayacaklar yazıyı burada terk etsinler. İri köpek ne? Nitelikleri açısından zaten bir saygı uyandırışı, bir baskınlığı olan, bunun da farkında olan; bu yüzden de kendini olduğundan büyük göstermeye, havlamaya ihtiyaç duymayıp varlığı yeten kişi evde.

Çocuklara bana nazaran neredeyse hiç sesini yükseltmez, benim aksime asla pataklamaz. Tansiyonu oraya kadar yükseltmesi gerekmez. Duygularını çok iyi kontrol eder, durumu hızlıca değerlendirip hızlıca kafasında hüküm verir, cezaları açıklar. Çocukları odalarına yollar. Artık ekran mı olmayacak, arkadaşlarıyla mı görüşemeyecekler, bekledikleri bir programı iptal mi edecek, duruma göre ayarlar. Yüz göz olmaz çocuklarla. Onlar da kıstırır kuyruklarını giderler. 

Ki ben böyle gördüm, eşimi de bundan çekici buldum herhalde. Bazen diyorlar ya feminist kızlar "sizin hiç mi ahırda doğuran neneniz, dayak yiyen teyzeniz yok da anlamıyorsunuz" diye. Yok kardeşim. Çok şükür yok. Ben babamın anneme, dedelerimin büyükannelerime şiddet gösterdiğini görmedim, duymadım. Bir kavgalarına şahit olmadım. Büyüklerimin erkeklerinin arkasından konuşmalarını dinlemedim. Karı kız düşkünlükleri diye bir dedikoduları, aldatmaları kulağımıza gelmedi.

Ancak evin maskarası da değillerdi. Hiçbiri. Biz de ataerkil ailelerdik. Annelerimizin babalarımıza saygısızlık ettiğini görmedik. Bize de "babaya öyle denmez, baba ne derse o olur" telkinleri verildi. Büyüklerimiz, erkeklerimizin yönlendirdiği hayatı sürdüler. Onların işi neredeyse oraya gidildi. Hangi evde yaşayabiliyorsak, orada yaşandı. Babannem tayini uzakta diye öğretmenliği bırakmış. Annem, kendi mesleğini babamın işi dolayısıyla yaşadığımız yerlerde o sektör olmadığından yapamadı. Benim tüm büyük neslim ev hanımıydı. Erkeklerin hiçbiri ev işi yapmadı, yardımcı olduklarını da hatırlamam. Hepsine hizmet edildi. Ama zulüm hikayemiz dediğim gibi yok.

Neden? Çünkü bu abinin kendini gururla Anadolu çocuğu diye nitelendirdiği şey var ya, hah işte o Anadolulu olmak değil, o niteliksizlik. Bu saydığı kişiler vasıfsızlardı o yüzden ailedeki kadınlara kararlarını beğendiremiyor, o zaman da onları dayakla, kumayla tehdit ediyorlardı demiyor da Anadoluluk diyor. Hadi erkeklere bulmayayım suçu, bu olsa olsa fakirlikti, imkansızlıktı. Benim ailemde ne farklıydı? Özellikle erkeklerimiz nitelikli adamlardı. Çalışkan, akıllı, geçerli meslekler edinmiş, ailesinde emekleriyle ve insan olarak da kendilerini yetiştirdikleri için duygusal-zihinsel ağırlığıyla saygı uyandıran kişilerdi. Kadınlarımız okutulmamış değildi ama erkeklerimiz daha fazla yetiştirilmişti. İmkansızlık biz de gördük elbet, benim ailemde de çok iflas öyküsü var ama ailem hep bolluk psikolojisinde insanlardı, yeni dille "kazanan zihniyeti"ne sahiptiler, düşünce de kalkmasını bildiler. Kadınlarımız da onlarla sabretti. Onların kararlarına güvendi, önerilerini dinledi.

Ben hep bundan bahsediyorum işte. Erkekler için en önemli şey niteliktir. Buna para diyeceksiniz. Arkadaşlar, para da kusura bakmayın da niteliğin sonucu. Zaten para kazanmayı bilmek en önemli erkek niteliğidir. Bu niteliğe sahip olmayan adamın kucağına düşen paranın hayrını gören olmuş mu Allah aşkına?

Yani, diyeceğim o ki, güç hayalleri kuruyorsanız, millet size itaat etsin istiyorsanız yanlışsınız. Güç istenmez, güç sonuçtur. Nitelik hayalleri süslemelidir. Otorite, bunun sonucunda olursa sürdürülebilirdir. Yoksa insanlar sizi konumunuzdan indirmek için gün sayarlar. Eskinin "Anadolulu" erkeklerine şimdi olduğu gibi.

Otorite, bir kişinin güçlü olduğunu içselleştirmesi sayesinde senin bu gücü sezerek ona karşı hissettiğin doğal itaattir diyebiliriz.

Zulüm, baskıcılık ise içselleştirilmiş zayıflık yüzünden kişinin ancak zorbalık, güç gösterisi, fiziksel cezalandırma vb. yöntemlerlerle üstünlük kurabildiği senaryodur. Yani güçsüz olduğu halde üste çıkmak için daha şiddetli ve daha kötü davranır.

Size bir başka yazı yazacağım itici erkeklerle ilgili, karakter biriktirmiştim. İsteyene öneri vereyim, şu üç karakteri bir izleyin:

Black Mirror: USS Callister bölümleri - Robert Daly karakteri.

Revenge (2017) - Stan.

Companion - Josh.

Hepsinde duygusal kontrolsüzlük, içsel acizlik ve iticiliği, bunun yarattığı zulmü gözlemleyebilirsiniz.

Hah, işte floodu yazan arkadaş ve övündüğü nesli de bu tür. Salak, bir de Batı bundan göçmüş de Doğu ondan kaldı yerinde sanıyor. 

Hele hele hele hele...

Asıl Batı Batı olduysa nitelikli erkeklerinin sırtında Batı oldu, bizde o nitelikli erkekler uzun yıllardır çok azınlıkta olduğu için Doğu olarak kaldık, üstüne de feminizmin bizim topraklardaki anlatısı olan "ahırda doğuran, dayak yemiş neneler" anlatısı çıktı bizde, Batı olamadan çöküşe geçtik. Batı'yı batıran da yine erkeklerin niteliksizleşmeye başlaması, ama asıl kadınların çok nitelik kazanıp kendilerini her şeye yeter sanıp erkekleri beğenmemesi yüzünden nüfuslarının çökmesi oldu.

Erkekleri doğru yetiştirmediğimiz bir toplumda hiçbirimize huzur yok ve hayır, erkekleri yetiştirmek de ne onları birer zalim yapmak ne de kadınların emir kulu.

Bu toprağın sağlıklı bir evlilik yaşamış ve sağlıklı evlatlar yetiştiren insanlarının ellerinden öperim.

 

Yorumlar

Elmas (24 yaşında) 5 gün önce yazdı:

Merhabalar.

Yazıyı tam da bu konuyla alakalı aile içi sorunlar yaşarken okudum. Ataerkil konusundaki düşüncenizde çok hak verdim size. Ailem şu an saçma sapan bir şeyle uğraşıyor, tam da sizin dediğiniz gibi acizlik türünden bir şeyle bir şeyleri diretiyorlar. Bunu yaparken de başka başka hatalar yapıyorlar. Kendilerini çok farklı bir seviyede görüyorlar , çok zarar verici kibirli bir hal görüyorum. Onlara hatalarını söyleyecek gerçekten doğruyu iletecek birileri de olmadığını fark ettim. Bizi zaten dinlemiyoar yeni nesiliz ya. Ama bu şekilde kocaman insanların hele ki anne babamın hata yapıyor olması canımı çok sıkıyor. Herkes herkesin hayatında söz sahibi. Ne yapmamiz lazım, bu durum nasıl düzelir bilmiyorum. 

Mantıklı Kadın 3 gün önce yazdı:

Merhaba Elmas, çok üstü kapalı bir şekilde anlattığın için tavsiye vermem zor. Ancak, oluyor işte. Aile olmak kabullenmek demek. Ebeveynlerimizin hayal ettiği gibi biz yaşamıyoruz, onlar da bizim idealize ettiğimiz şekilde yaşamıyorlar, kendi çocuklarımız da hayatlarını kendi görüşlerine göre yaşayacaklar. Biz sadece farklılıklara rağmen sevmeyi ve geçinmeyi hedefleyebiliriz. Bir de tabi sana çok yansıtmaları önüne sınır koymayı öğrenmen, bunun için gereken hayat düzenlemesini yapman lazım. Başka yere taşınmak gibi.

Ugur (36 yaşında) 2 hafta önce yazdı:

Enfes bir yazı, özellikle şu kısımdan sonra 10 dk durup düşündüm: "Erkekler için en önemli şey niteliktir. Buna para diyeceksiniz. Arkadaşlar, para da kusura bakmayın da niteliğin sonucu. Zaten para kazanmayı bilmek en önemli erkek niteliğidir."

Çok benzer bir aileden geliyoruz. Benim babam da tek çalışandı. Tek çalışan memur olarak 3 çocuk okuttu, ev aldı. Beni düşündüren şey ise geçmişe göre tek erkeğin alım gücünün ne kadar düşmüş olduğu. Babam gibi ben de memurum, ama şu andaki sistemde babamın ekonomik olarak yapabildiğini yapmamın imkanı yok. Para kazanmayı ve gücü niteliğe bağlamışsınız -ki katılıyorum- lakin Cambridge üniversitesinde çalışan ve nitelik olarak babamı ve beni fersah fersah aşan abimin de babamın yapabildiğini tek başına yapmasına imkan yok. Eşi çalışıyor, 1 çocuk yaptılar, ikinciyi düşünmüyorlar bile. Yani erkeklerin "erk" sahibi olamaması biraz mevcut düzen ile de ilgili. 

Daha fazla nitelik = daha fazla para, güç orantısı mevcut düzende artık işlemiyor açıkçası. "benim kaynım yazılım öğrendi, etsy'de şimdi milyon dolar kazanıyor" lafları da tamamıyla "cherry picking." 

Epey karamsar yazdım, söylediklerim şikayet değil bu arada, olan biteni söylüyorum. :) Sadece olan bitene karşı ben bir çözüm bulamadım. Bu konuda abla tavsiyeni yürekten alırdım :) 

Sevgiler, saygılar.

Mantıklı Kadın 2 hafta önce yazdı:

Merhaba Uğur,

Evet, yazılarımda erkeklerin kaynak üretme gücünün sistemsel olarak ne kadar törpülendiğine değiniyorum, bu günümüz erkeklerinin en önemli sorunu diyebiliriz hatta. Millet evlilikle ilgili birçok konuyu tartışıyor ama asıl büyük mesele bu. Bir erkeğin bugün kazandığı para doğru düzgün bir hayat alamıyor bile. Bu dünyanın da genelinde yaşanan bir trend, çok kapsamlı bir konu, para nedir'e kadar gidebiliriz şunu tartışmak için. 

Yine de bu konuda en azından genelden daha iyi bir yerlere gelmek için neler yapılabilir? Siz bireysel olarak o cherry picking dediğin vakalardan olmaya çalışacaksınız. Kısa vadede görünen başka bir yolu pek yok. Hayatını az çok düzene koymuş senin yaşında ne değiştirilebilir maddi konuda, inan bilmiyorum.

Yolun başındaki erkekler için aklıma gelenler, uzaktan çalışılabilir bir meslek kovalayıp bizim gibi küçük yere geçeceksiniz ki burada genel giderleriniz düştüğü için daha kolay gelir fazlası oluşturabilirsiniz, ya da yurtdışında paranın aktığı ülkelerden birinde biraz para biriktireceksiniz, Kuveyt gibi Arap ülkelerini ve Azerbaycanı çok övüyorlar bu konuda. Küçük bir şey borçlanma, onu satıp daha büyük bir şeye borçlanma döngüsüne erken gireceksiniz. Biz ilk gençlikte motorla başladık. Motor, araba, arsa, akrabamızla ev hissesi falan derken 40 yaşında o döngü bize nihayet ev+borç oldu. 

Sistemsel olarak erkeklerin gücünü yeniden tahsis eden devlet olacak mı emin değilim çünkü ben bugünkü manzarayı sadece bir sistemsel başarısızlık değil malesef nüfus düşürmek ve yapay zekalı, robotlu, az insanlı geleceğe hazırlık yapmak amacıyla kurgulanmış ve evlilik-çocuk sayılarına da bakarsak başarılı da olmuş bir düzen gibi algılıyorum.

Bir de evet en önemlisi para ama unutmayalım ki tek niteliğiniz değil. Erkeklerin durumu giderek kötüye giderken kadın düşmanı olmadan eli yüzü düzgün, disiplinli ve morali yüksek yaşayıp biraz da tamirat, hayatta kalma gibi şeylere merakı olan bir kişilik inşa edebilirseniz yine de dikkat çekecek bir kişi haline geliyorsunuz bence.

Ugur (36 yaşında) 1 hafta önce yazdı:

Cevabınız için teşekkür ederim, yazdıklarınıza çok benzer şeyler düşünüyorum ben de. Özellikle paranın yanında ondan da önemli olan duygusal kontrol, kendine yetebilme gibi konularda. 

Hazır sizi bulmuşken konudan bağımsız olarak size bir soru sorsam ayıp etmiş olmam umarım :) Aslında sadece size değil, çevremdeki insanlara ve konuyla ilgili twitterdaki yazılara da baktım ama sağduyulu gördüğüm sizin görüşünüzü de çok merak ediyorum.

Sitede de yazdığı üzere 36 yaşındayım. İyi kötü hayatımı kurdum, düzenim var, hani bedenen ve duygusal olarak da kendime iyi bakmaya çalışıyorum. İlişki bağlamında ise uzun süredir (4-5 yıl) dating appler kullanıp kısa süreli epey ilişki yaşadım. Lakin şunu farkettim, benim yaş grubumda uzun süreli bağ kurabileceğim insan sayısı yaş geçtikçe dramatik şekilde azalıyor. Yani 30'uma baktığımda genunie desire duyan kadınları, biraz da redpili kıçından anlayarak, eften püften nedenlerle yol verdim. Öyle ya da böyle nasıl olsa yalnız kalmıyordum (ve kalmadım da), lakin şimdi bunun beni tatmin etmediğini görüyorum. Çevremde "kaliteli" dediğim her kadın ya evli ya da sevgilisi var. Muhattap olduğum kişiler sadece dating app kadınları da değil, iş yerinden ya da sosyal çevremdeki kişilerden "boşta olanlar" ile görüştüğümde geçmişin yüklerini ve bırakıp gitmeye hazır karakter özelliklerini hemen farkediyorum. 

Twiterda bazı benzer yazılar gördüğümde "sen yetersizsin, kaliteli kadınlara ulaşamıyorsun" gibi savunmalar görüyorum (ki haklılık payı da vardır belki) ama kadına erişemiyorum değil ki, yaş ile birlikte bağ kurulabilecek kadınların dramatik oranda azaldığını farkettim. Yayın yapan redpilci agalar da "prime dönemdeki erkekler 20-25 yaşındaki kadınlarla muhattap olacak" benzerinde şeyler söylüyorlar, yani bu insanlar hangi çevrede yaşıyor bilmiyorum ama genele baktığımda yok öyle bir şey. Genelde herkes kendi yaş grubundan kendi hayat tarzından "assortive mating" yapıyor. Yani bu agaların teoride dediğinin pratikte karşılığı da yok. 

Bu konuyla benzer bir soruyu cevaplayan KaranlıkRüya youtube kanalında ise "ilişkiyi önceliklendirme, önce takıl, sonra uygunsa ilişkiye geç" minvalinde açıklama yaptı, hani 20'li yaşlarda buna kesinlikle katılırdım (ki böyle de yaptım) ama bir süre sonra insan bir ona bir buna gittikten sonra bağ kurmak da istiyor. Yok, kendime yetemediğim için değil, mutluluğu başkasında aradığım için de değil. İnsan olduğum için.

30 yaşındayken birisi bana bu manzarayı gösterseydi, sanırım o insanları eften püften nedenlerle harcamazdım. 

Bilmiyorum çevrenizde aynı sorunu yaşayan benzer bir erkek var mı, varsa neler söylerdiniz merak ediyorum :) 

(konuyla alakasız bi daha sormayacağım, söz :) Eğer yayınlamazsanız da darılmam :) 

Mantıklı Kadın 5 gün önce yazdı:

Ben başından beri erkeklere de aynı şeyi anlatıyorum ve benim erkeklerin piyasadaki hareketliliğini kadınlar lehinde kısıtlamak adına manipülasyon yaptığımı iddia ediyorlardı. Buyrun, okusunlar. Anlattığım paterni yaşıyorsun. Teoride, bir erkeğin 30'larında çekici, hatta 20'lerinde olduğundan daha çekici olduğu doğru ama bu çekiciliğin karşılığında gidip "ilişki materyali" 20'lik kızlardan bolluk yaşayacağı gibi bir gerçeklik yok. 

Neden yok? Çünkü, bir kadını ilişki materyali yapan en önemli içsel özellik erkeklere karşı temkinli olmasıdır. Zaten kız temkinli olmayıp da her çekici bulduğuna bodoslama atlarsa ilişki materyali olmaktan çıkar. 30'ların ortalarına kadar bekar-yalnız-single kalmış bir erkek de kadınların temkinli olmasına sebep olur. O erkek neden o yaşına kadar yalnızdır? Ya kadınlar onu elemiştir, ya o kadınları ortada bırakmıştır. Değerini koruyan kızlar olası başarısızlık sinyalleyen ilişkilere girmekten kaçındıkları için ne eleyecekleri bir erkekle, ne de kendilerinden ayrılabilecek bir erkekle bir şey yaşamak istemezler.

Yani sizin elinize de olsa olsa maceracı, sonunu o kadar hesaba katmayan kızlar kalır, bunların arasında da ilişki materyali olanı ara ki bulasın. Ha olmaz mı, imkansız mı, değil. Ama evet senin de bahsettiğin gibi ihtimaller iyiye değil kötüye gider. O yaşlarda ilişki kurabildiğiniz genç kızların çoğu dediğim gibi maceracı kızlar olduğu için öyle erken yaşta başladıkları ilişkiyle ilerleyip evlenmeyi falan düşünmezler, hoş-çekici-baş döndürücü bir tecrübe olarak yaşayıp bitirecekleri bir şey olarak bakarlar. Erken eşleşmeye-evlenmeye karşı modern kesimde çok ciddi bir anti-propoganda var çünkü. Erken evlenmeye açık olan kızlar da kendi çevrelerinden, kendilerine hem çekici gelen hem geçmişiyle kendini sorgulatmayan erkeklerle el ele bir yola çıkıp ilerlerler, o kızlar diğerleri kadar "genuine desire" odaklı davranmazlar.

Bunu nasıl aşarsınız? Valla bilmiyorum, bundan sonrası kısmet. Ya Mahmut Abi'nin yaptığı gibi sizden 10+ yaş küçük olmasına rağmen evlenmek isteyen ve yaş farkında sorun görmeyen bir kızı siz bulacaksınız, ya böyle bir kızla görücü usülü evleneceksiniz, ya da 30+ olup düzgün bir hayat yaşamış bir kadının hasbelkader bekar olup size denk gelmesini umacaksınız. İhtimaller küçük ama imkansız değil.

Genç erkekler, bakın size de ibret olsun. Armudun sapı üzümün çöpü demek sadece kadınları yalnız bırakan bir davranış paterni değil. Siz siz olun 20'lerinizdeyken az çok eli yüzü düzgün bir ilişkiniz varsa çöpe atmayın.

İlişki sürdürmek saç uzatmaya benzer. Sağlıklı uzatmak evet emek ister ve zaman alır. 1-2 yılda uzattığın 20-25cm'i kesmek ise dakikalar, hatta saniyeler alır. Sonra uzun saç istersen yine emek verip beklemen gerekir.

Şu saçlarınızı o kadar kolay kestirmeyin. Boyadan maşadan mahvedip yakmadıkça kısaltmayın. 

Açgözlü olmayın.

spinoza (25 yaşında) 2 hafta önce yazdı:

Çevremde 3 evli çiftde gördüğüm bir durum hakkında size size sorum var. Bu kişiler memur değiller. Birisi kendi işinde diğerleri özel sektörde.  Evlendikten bir süre sonra eşlerinin başka şehirlere atamaları oldu. Eş tayininden yararlanmak içinde malum minimum 1 sene(bazen daha fazla) orda çalışmaları gerekiyo, e haliyle erkekler istemedi bunu. Eşleri baya diretti çalışıcaz diye 1 yıl idare ederiz nolucak sanki dediler.Şu an hepsi uzak mesafe evlilik yapıyo :D şimdi bu erkekler napmalıydı. Kadınlar ısrarcı oldular, kocalarına uyum sağlamadılar. Erkek sözünü geçirmek için bağırsa çağırsa sıkıntı, e evliliği bitirmekte kolay değil. Hepsi kabul etmek zorunda kaldı, 2-3 haftada bir erkek kadının yanına gidiyo.


Erkekler evlenmeden mi bu konuları konuşması gerekirdi?  kadınlar erkeğe gereken saygıyı duymadığı için mi bu kadar ısrarcı oldular?Ya da malum kendi işini garantiye al kocana boyun eğme diye yetiştirildikleri için mi?

Erkek nasıl nasıl duygusal gücünü artırabilir? Ben çocukluğumda ve ergenliğimde çok öfkeli sözü dinlenmediğinde hemen sinirlenen etraftaki şeyleri kıran biriydim. Yaş aldıkça bu özelliğimi törpüledim ama pasif agresifliğe dönüştü yani bunu nası çözücem bilmiyorum

Mantıklı Kadın 2 hafta önce yazdı:

Kadınların içinden gelenler ve toplumsal baskılar o kadar karıştı ki, bu durumları "şundan kaynaklanıyor" diye tam olarak analiz edebildiğini sanmak ancak cahillik olur. Siz siz olun, ilişkiler hakkında tek bir olasılık dile getirip buna çok güvenen insanların söylediklerine dikkat edin, o genelde bilgi zehirlenmesinden oluyor. Kendi fikirlerinin içinde o kadar çok zaman geçiriyorlar ki alternatif etkenleri hesaba katamaz hale geliyorlar.

Bunlar girift meseleler. Tek bir sebep veya tek bir sonuç yok. Salt iyi bir sonuç ya da salt kötü bir sonuç da yok. Alınanlar ve karşılığında kaybedilenler var. Genel eğilimler, büyüyen ve küçülen olasılıklar var.

Şimdi, bu arkadaşların yaşadığı şeye bakarsak, aldıkları neler, önce onları konuşalım. Birincisi, bu arkadaşların eğer kadına karşı ciddi birer simp de değilllerse, kadına ve aileye karşı maddi yükümlülükleri daha hafif. Kadınlar, mesleklerine ne kadar yatırım yaparlarsa genelde ona paralel olarak daha fazla gelir elde ediyor ve kocaya da daha az yaslanıyorlar. Benim gördüğüm örnekler bu şekilde  -erkekler her ne kadar mağduriyet kasmak için hayali tiplerin anlatısını yaratsa da.

İkincisi, sadece maddi olarak değil, sosyal olarak da daha az yük altındalar. Evde işlerinizi yaparak kendi "dışarıda" hayatını minimal tutan kadının sosyalleşme beklentisi daha çok sizin üstünüzde olur, onu gezdirmenizi, eğlendirmenizi bekler. Dertlerini daha çok siz dinlersiniz, sizin çözmenizi daha çok umar. Kendine uğraş üretebilen biri değilse ceremesini siz çekersiniz. 

Nafaka konusunda da. Her ne kadar erkekler sanki tüm boşanan kadın profilleri benzer nafaka alıyormuş gibi davransa da bir kere bu nafakanın mantığına tamamen ters bir şey. Nafaka, senin bir kadını seninle evlendiği için ekonomik gücünden çekmen durumunda kadının hayatında oluşan ekonomik boşluğu tamamlaman için ödediğin paradır. İştirak nafakasından bahsetmiyorum, o zaten çocuğun varsa ödediğin, çocuğuna bakmak da annesinden bağımsız, ömür boyu boynunun borcu olduğu için tartışılması bile garip olan bir konu. Direkt olarak kadın için ödenen nafaka ise kadının çalışmamasıyla alakalı. Çalışan kadınların hak kazandığı ve benim gördüğüm talep ettikleri nafaka ile evliyken düzenli geliri olmayan kadınların aldığı nafaka aynı değil. Dolayısıyla, boşanmanın erkeğe yarattığı risk de çalışan kadınla küçülmüş oluyor.

Yani anladınız mı? Bir kadın bana bağlı olsun ve kolay kolay boşanamasın oh ne toz pembe dünya diye bir şey yok, sana daha bağlı ve abartırsanız bağımlı kadının size doğurduğu da daha fazla yük ve risk var.

Bunun öte tarafına geçelim. Evet, bir kadın erkek kadar çalışıyorsa, mesleğinin önemi daha o erkek hayatına girmeden önce oturduysa, mesleğine de ailesine emek verir kadar emek veriyorsa, zaten biyolojik olarak dış kapının mandalı olan erkeğin o ailedeki önemi, yeri küçülüyor. Bu da kadınların bile ödediği bir bedel demek, erkeklere daha çok yaslanabildikleri hayat kadar rahatlık hissi olmaması ve erkekten alınan romantik ve cinsel tatminin törpülenmesi gibi eksileri var.

Ama kadınların çoğu neden bu bedeli ödemeye hazırlar? İşte o da yine yazının konusundaki Anadolulu yiğitlerin başımıza ördüğü çorap, kadınların hiç azımsanmayacak bir kısmı erkeğe zorla yaslandı ama karşısında ne rahatlık gördü ne tatmin. Sen şimdi böyle kadınlara güzel senaryoyu anlattığın zaman kadın nesillerinin alıp da mutsuz olduğu risklere kendini nasıl atsın? 

Siz erkek olarak kimsenin vebaline girmeyecek biri olduğunuza güveniyorsanız, size güvenecek bir kadın arayacak, bunu da ailesinde dayak-aldatma travması olmayan kadınlar arasında bulabileceksiniz. Öyle kadınlar size daha kolay yaslanabilir, böylece siz de aile içinde daha ağırlık kurabilir, daha fazla sorumluluğa karşı daha fazla bağlılık alabilirsiniz. Arkadaşların başka bir alma-verme dengesinde karar kılmışlar demek ki.

Evet, beklentilerinizi başta konuşun. Kadınla iş olsun diye kendinizi, düşüncelerinizi olduğundan farklı göstermeye çalışmayın. Sizi mağarada görecekse, mağarada görsün. Bazı kadınlar mağara severler, bazıları sevmezler, sevmeyeni ikna etmeye çalışmazsanız en azından bu kadar kısa vadede bir şey olmaz. 

Diğer soruna geleyim. Duygusal gücü, kontrolü sağlayanlarda ne görüyorum? Benim birinci çocuğum da öfkeli bir çocuk. İkinci çocuğum ise öfkeli değil, duygusal gücü yüksek. İkisi arasındaki bariz farka baktığımda, ilk çocuğumun kontrol edemediği şeyleri daha çok taktığını, bir şeyi istediği zaman onu bırakmaya razı olmayı bir yenilgi gibi görüp inat ettiğini gözlemliyorum. İkinci çocuğum içinse vazgeçmek çok daha kolay. Çünkü, alternatiflere daha kolay adapte oluyor, hemen kafayı olmayandan alıp yeni bir olabileceğe çeviriyor.

Öfkeyi ben basınca benzetiyorum. Eğer tüm açıları kapalı bir kapsan, o öfke içinde birikiyor ve patlıyor. Havalandırma kanalları olan bir kapsan, için ısınsa bile patlayacak kadar basınç birikmiyor. Havalandırma kanalları da işte bir önceki paragrafta belirttiğim "alternatiflere yönelme becerisi". Zihne, başarısızlık senaryosuna takılmamak için yeni çözümleri daha çabuk üretecek çevikliği kazandırmak üzerine çalışmak lazım. Bu da en başta telkinle oluyor. Zorlu durumun bir süre sonra geçeceğini, daha önce neler neler atlattığını, bir uyusan kalksan bile aynı şekilde hissetmeyeceğini kendine düzenli olarak telkin etmek ve inat etmemek gerekli. Kabullenmek. 

Umarım yardımcı olmuşumdur.

spinoza (25 yaşında) 2 hafta önce yazdı:

Geçmişteki erkeklerin zulümü bugünün kadınlarını yarattı ilerde dengeye gelir muhakkak veya erkekler tekrar gücü eline alır. Bunlaeı görecek kadar uzun yaşamayız ama :D

Erkek aslında nafakadan çok mal paylaşımında sıkıntı çekiyo bence. Evlilik uzun sürerse o da sıkıntı değil sonuçta ortak bi hayatı yaşıyoruz evlendikten sonra ne alındıysa eşit paylaşılmalı gelirden bağımsız. ama 1-2 yıl gibi kısa süren bi evlilikten sonra elimdeki malın yarısını vermek istemezdim şahsen.(bizim burda her şeyi erkek ve ailesi yaptığı için böyle diyorum iki tarafta eşit koyuyosa sıkıntı yok zaten)

basınç benzetmesi hoşuma gitti, teşekkür ederim  <3

Mantıklı Kadın 2 hafta önce yazdı:

Benim bildiğim kadarıyla o "malın yarısı gidiyor" meselesi zaten evlendikten sonra aldığınız malların bölüşülmesi, çünkü kadının da para koymak olmasa bile onun size sağladığı şeyleri dışarıdan satın almamanızın size maddi bir getirisi oluyor mantığıyla. 

Evi şak diye nakit alabilecek durumdaysanız zaten evlenmeden alın. Evlenmeden önce aldığınız malın yarısını karınıza vermek diye bir durum yok bildiğim kadarıyla. Ha kusurunuz olursa tazminat veriyorsunuz, kusur etmek zorunluluk değil, etmeyin siz de.

Yok evi borçlanarak alırsanız ve süreçte boşanırsanız, zaten ev kadının olmaz, ev satılır, borcu kapanır, o güne kadar ödenen tutarın yarısı kadının olur yani yine o zamana kadar biriken değerden pay sahibi olur.

Evlenmeden şak diye parayı bastırıp ev alamayacak durumda olup evlendikten sonra kadın size çocuk doğurmadan, seneler geçmeden şak diye parayı basıp ev alabileceği bir konuma gelen kaç erkek oluyor, ben pek böyle senaryo görmedim, o yüzden bu ihtimal o kadar kafaya takılmalı mı bilmiyorum. 

spinoza (25 yaşında) 2 hafta önce yazdı:

Bizim ailede falan kümes olsun kendinin olsun mantığı var o yüzden borç falan da olsa ev alınır. Ama işte altın giriyo mesela işin içine takmazlarsa eksik hissediyolar ee takınca evlenmeden ev alıncak para toplanmıyo o kadar uzun boylu değiliz :D Mecbur altını takıyolar düğünden sonra satıyolar hemen ev alınıyo. Başka yöntemlerde var aslında o da kadını rahatsız ediyo haliyle. O yüzden bu konuya takıldım.

Mantıklı Kadın 2 hafta önce yazdı:

Kadına takılan altın kadının, erkeğe takılan altın da erkeğin durumu devreye giriyor tabi haliyle, altın olarak bekletseniz bile. Erkek tarafları sizin orada nasılsa bu altın oğluma dönüyor diye namını da yürütmek için taktıkça da takıyor, aileler gelinler birbiriyle rekabet halinde, yapmayan değer vermiyor oluyor... Sen şimdi naneyi yemedin mi ondan sonra :D Böyle yatırım yapılırsa tutsak gibi de elde tutmak isterler işte insanları. O zaman o kadar altın takmamaktan utanmayacak bir düzen kurmanız ve o kadar altın takmamanız lazımdı, size arzusu olan kız da ev parasına yakın altını sizden talep etmez zaten.

Valla sen pek ailene bu işlerin değiştiğini anlatabilecek durumda gibi değilsin. Modern kızları da istemiyorsun ki az altına razı olsunlar. İki yandan cendere içine sıkışmış durumdasın. Ben senin yerinde olsam maddi durumumu evleneceğim kıza pek yansıtmayacağım bir evlilik senaryosu içine girerdim. Kızın sana arzusu saygısı oldukça maddiyatına ortak ederdin. Ya da en kötü, evi önceden alacaksınız, tanıştığın kıza da evim var ama o kadar altın takamam dengesini dayatmayı göze alacaksın. Geleneksel kızlar için bile bayağı makul bir denge ama illa altın takacağız ayıp olmayacak diyorsanız risk de sizin.