Genç Evlenmek

Evlilik

Tiktok fenomeni liseli iki gencin sözlenmesi üstüne görüşler ikiye ayrıldı. Piyasada yorulmadan ve en güzel duyguları kirlenmeden evlendikleri için en iyisini yaptıklarını düşünenler ve hiç hayat tecrübesi sahibi olmadıkları için birkaç zaman içinde pişman olup ayrılacaklarını, hata yaptıklarını söyleyenler. 

Gençlerin evlenmesi yanlış mıdır doğru mudur?

Bu soruyu bana sorarsanız, size vereceğim cevap yine bir sorudur. 

Hangi gençlerin? 

Aile terbiyesi dediğiniz o kadar geniş bir skaladır ki, bazı ailelerin yetiştirdiği gençler A iken bazı ailelerin yetiştirdiği gençler Z'dir. Gençlik illa hata ve ahmaklık zamanı mıdır? Elbette ki olgunluğa benzemez ancak kimi insanın 20 yaşı çoğu insanın 40 yaşından daha olgun, akıllı ve oturaklıdır. 

Ancak, cinsiyetlerin belli teamülleri olduğu gibi, bebeklerin gelişiminin belli evreleri olduğu gibi, hayatın dönemlerinin de belli eğilimleri vardır ve bunları da göze alarak yazmaya çalışacağım.

Gençlikte evlenmenin, piyasadan çekilmenin avantajları da var, dezavantajları da.

Şeyi hemen söyleyeyim, evlenmek, mesleğin olmadan evlenmek, biliyorsunuz bunu daha önce de dile getirdim, hele de günümüzde "kafese tıkılmak" değil, bu eleştiri çok saçma. İnsan özellikle de kadın evliyken meslek de edinir, meslek de değiştirir, okul da okur, gezer tozar, tatile gider, eğlenir -yaptık kardeşim hepsini. Günümüzde kadınlar evlendiler diye hemen seri çocuk doğurup kaynana evine gidip tarhana sermiyorlar. Erkekler de eşlerinden bunu beklemiyorlar. Bu argüman artık boş bir argüman. Çocuk yapmak zaten iki tarafın da isteğiyle eskiye oranla oldukça erteleniyor. Şu an evlenmenin nikahtan itibaren başlayan iki sorumluluğu var: bir evin kirasını, mutfak giderlerini, faturalarını karşılayacak olmak + ömür boyu başka biriyle sevişmeyecek, kadın-erkek yakınlaşması yaşamayacak olmaya söz vermek. 

Kızların tekrarladığı "bugün beğendiğime yarın ıyy diyorum" argümanından da bahsedeyim. Bu argüman da yanlış bir argüman. Bir kadın için erkeği beğenip beğenmeyeceği tamamen erkeğin yarın kim olduğuna bağlıdır. O erkeği kaç yaşında seçtiğine, genç yaşında karar verip vermediğine değil. Erkek niteliklerini artırır, seninle olan ilişkisini de iyi yönetirse onu 15'te de beğenirsin, 35'te, 55'te de. Erkek düşerse, kendini salarsa veya işleri ters giderse de beğenmezsin, kaç yaşında seçtiğinden bağımsız. Hipergami böyle işler.

Bunu diyen kızların büyük bir kısmı, şu anda erişebildikleri erkek profilinden memnun olmayan kızlar ve seçeneklerinin iyileşeceğine, bir sonraki ilişkilerinde daha iyi bir kısmet bulabileceklerine inanmaya ihtiyaç duyuyorlar. Kırmızı hapı almayı ve kadınların partner sayısı ve yaşı arttıkça işlerinin zorlaştığını kabul etmeyi reddediyorlar. Bu kızlar ya femceller, ya da pek beğenmeseler de sırf erkek arkadaşları olmuş olsun, "gençliğini yaşadıklarını hissetmiş olsunlar" diye erkek arkadaş yapan kişiler. Gerçi kızlara da ne diyebilirsin ki? Erkekler senelerdir ağlıyorlar kırmızı hap çok acı diye, keşfettikleri şeyse verdiklerinin değil nitelik kazanmalarının önemli olduğu. Kadınların kırmızı hapına baksana. İlk ilişkinde hem istediğin, beğendiğin hem de sana doğru davranacak erkek piyangosunu vurmadığın için sonraki erkek arkadaşların sana daha az değer verecek, üstelik her şeyi doğru yapsan bile erkekler sana daha az değer verecek çünkü yaşlanıyorsun. Neyse...

Bir de tabi bu argümana fuckboy eğiliminin de katkısı var. Fuckboy beğenme eğilimi baskın olan kızlar ilk gençlik zamanlarında, özellikle de henüz evliliği uzak bir ihtimal olarak görüp erkekleri beğeni kriterlerinde aile babası vasıflarına dikkat etmedikleri için uzun ilişkiye hiç uygun olmayan erkeklerle, genelde de kendileri için kötü biten tatsız tecrübeler yaşarlar. Ancak bu kızların göremediği şey, her kadında fuckboylara olan zaafın kendilerindeki kadar yoğun olmadığıdır. Kadınların erkeklere olan ilgisi tamamen içgüdüsel genellemelerle açıklanamaz, baba profili ve baba-kız ilişkisi de kadının nasıl kişilerden hoşlanacağında ve erkeklerle gelecekteki ilişkisinde çok etkilidir. Zaten bir toplumda fuckboy sayısı hep azınlıktadır, bu yüzden kadınların çoğunun potansiyel nişanlısı fuckboylar olmayacaktır.

Konuma döneyim ve avantajlara geleyim. Bunların başında, muhtemelen, çiftin kafasını karıştıracak veya arasına nifak sokacak bir ex olmaması gelir. Bugün, insanların piyasada kaldıkça kalmalarına neden olan, içlerine sinen birini bulmalarını zorlaştıran şeylerden çok önemli bir tanesi exlerdir. Kiminin unutamadığı ve halen sevdiği, kiminin nefret ettiği ve travmalarını körükleyen exleri var. Bunlarla dolan bagajlar, şimdiki ilişkilere beklenti veya öfke veya korku olarak yansıyor. Bu, kişinin kendi içinde yaşadığı. Karşı taraflar ise geçmişe yönelik kıskançlık, güvensizlik, şüphe duyuyorlar. Kulakların üzerine yatılsa ve yok sayılsa da, exlerin varlığı büyüdükçe ilişkilerin derinliği azalıyor.

İkinci avantajı, bakın bunu bir dezavantaj gibi anlatan çok ama, çiftin hayatı birbirinden ayrı bir şekilde kurmadıkları için bağlılıklarının pamuk ipliğine bağlı olmayacak olması. Abla ne naptın ya? Yani başka şey bilmedikleri için birbirlerine muhtaç-mecbur olmaları güzel bir şey mi? Ne diyorsun abla sen?

Evet bu güzel bir şey. Evlilik gibi hayat boyu neslinin iyiliği için beraber kalmayı idealize eden bir kurumda şart bir şey hatta.

Açıklayayım. Evliliğin, sürecek bir ilişkinin yarısı doğru bir eş seçimi yapmaksa, diğer yarısı da seçiminize sadık kalıp, yatırım yapıp onu iyileştirmektir. Taraflar, kendilerini bu seçime ne kadar mecbur hissederlerse ve elbette ki hareketlerini-duygularını kontrol edecek bir akla-iradeye sahiplerse, evliliklerini doğru sürdürmeye o kadar emek verir, o kadar bu yönde uğraşır ve böylece sonuç alırlar. Eğer evlilikten çıkmak senin için kolay olursa, ki emin olun her ama her çift çıkış anlarına birkaç kez gelecektir, ayrılırsın. Oysa ki birlikte kaldığında, birkaç ay-yıl sonra belki de eskisinden de daha bağlı olduğunuz bir döneme gelmek görülmemiş bir şey değildir. Bizim ilişkimizde bu birkaç kere oldu ve buradaki tek kritik gerekliliğin kavga-iniş dönemlerinde aldatma-şiddet-aileye hakaret vb. kırmızı çizgileri aşmamak olduğunu söyleyebilirim. Gerisi aşılıyor. Soğumalar, uzaklaşmalar, anlaşmazlıklar siz bir arada kalmaya karşılıklı olarak ne kadar gönüllü iseniz geride kalıyor. 

Hadi bir grafikle ne düşündüğümü anlatmaya çalışayım. Bir evlilikte illa ki bir şeylere katlanmanız gerekecek, hatasız kul olmaz ve eşiniz size/ailenize karşı elbet kusur işleyecek. Neye ne kadar katlanacağınızın dozunu ayarlama sanatına geçinmek denir. Diyorum ki kendinize ait hiçbir meziyet-hayat oluşturmamak nasıl ki sizi katlanmak skalasında geç kalınmış boşanmaya mahkum edebilirse ve sürekli bunu konuşuyorsak, evlenmeden önce hayatı tamamen oturtmak da katlanma eşiğini düşürerek çiftleri erken boşanma kararına itiyor. Çünkü emek vermek bavulunuz hazırken kaçmaktan daha zor bir şeydir ve insanlar zorluğa zorlanmadıkça yanaşmaz.

Diyeceksiniz ki o yüzden mi birbirine mecbur kaldıkça bozulan, kavga ettikçe kavga eden ve çocuklara zarar veren evlilikler oldu, geçmişte zorunluluktan birlikte kalanlar korkunç değil miydi? Bu örnekte hatrınıza gelen insanların aklı yeterli değil, vicdanı yeterli değil, nefislerini terbiye edip yanlışlarını düzeltemiyorlar. Ancak onların başarısızlığı evliliğin veya mecburiyetin başarısızlığı değildir, onları bağlar. Yoksa sizi temin ederim, hatrınıza "iyi" diye gelen çiftler de çok aşamada "zorunluluk" hissinden beraber kaldılar ki bu dediğim gibi bir problem değil.

Dezavantajlarını konuşalım. Gençlik, tecrübesizliktir, evet. Genç yaşta evlenen kişiler hayatın farklı versiyonlarını deneyimlemeden evlenmiş olurlar. Bu şu yüzden tehlikelidir: her insan, istisnasız her insan hayatta seçimlerini sorguladığı ve diğer seçimi yapsaydı yaşayacağı versiyonlarını daha iyi hayal ettiği dönemler yaşar. Zira yaşadığı problemin çözümünü zaten geçmiş bitmiş geçmişte değil şimdide bulursa kıçını kaldırıp bir şeyler yapması gerekir ve nefs sorumluluktan kaçar. Tercüben arttıkça ise, diğer versiyonun da idealize ettiğin kadar iyi olmayacağına dair bilgin pekişir.

Bu hani geçmişi ya da geleceği değiştirme, zamanda yolculuk filmleri vardır hani. Şunu öyle değil de şöyle yapsaydım her şey güzel olurdu der kahramanımız ama kaç kere denese de böyle olmaz. Hah, işte hayat da böyledir. Her seçim bir vazgeçiştir, her yaptığınla bir şeyleri bozarsın. Tecrüben arttıkça bu durumu kabullenmen, hayatın böyle bir şey olduğunu kabul etmen kolaylaşır. Tecrüben olmadığı zaman ise, elindekini bozmanın diğer senaryoda seni düşündüğüne ulaştırmayacağını idrak etmen zorlaşır. İdealize eder genç zihin.

Yani, daha ileri yaşta, daha tecrübeli olanlar her şeyi daha doğru, daha iyi yaptıkları için daha iyi bir evlilikleri olmaz illa. Belki gencin evliliği daha da iyidir hatta. Ama tecrübeli olan mükemmel bir ilişki diye bir şey olmadığını daha iyi bilir, daha iyi peşindeki macerasını evlilik gibi yıkılmaması umulan bir sözden önce atlatmıştır, bekarlıkta daha az riskle öğrenmiştir bir şeyleri. Tecrübesiz genç ise bu şüphelere evlilikte düştüğünde, daha iyi ilişkiyi, daha iyi hayat versiyonunu evlilikte aramaya kalktığında bekara nazaran daha büyük yıkıma sebebiyet verir. İşte bu yüzden derler ki burnun evliyken değil bekarken sürtülsün diye.

Tabi ki bahsedilmesi gereken diğer bir dezavantaj ekonomik belirsizlikler olacaktır. Küçük yaşta iş hayatına atılan ufak bir kesim haricinde, gençlikte çoğu kişinin geliri düşüktür zira mesleklerinde yenidirler. En azından erkeğin mesleği olmadan kimsenin evlenmediği senaryoyu konuşuyorum, diğeri zaten hayırdır yangından mal mı kaçırıyorsunuz? Evet, ekonomik belirsizlikler ilişkileri zorlar. Tabi burada her zaman beklenti kontrolü yapmanız gerekiyor. Bir seviye elbette ki geçim sıkıntısı denebilecek seviye iken, başkasının sorun ettiği seviye ise esasında özentilerin karşılanmaması meselesidir. Çocuk ertelendiği sürece ekonomik zorlukları gençlerin aşabileceğini düşünüyor, tatlı sefalet diye de bir şey olduğunu da biliyorum. Bu konuda yapılacak en somut şey başkalarının hayatından gözlerinizi çekmek ve kendinizi karşılaştırmamak olur. 

Tamam abla da sen şimdi ne diyorsun? Gençken evlenelim mi, evlenilir mi ne yani ne anlattın yahu sen?

Ailenizle aranız iyiyse, az çok sorumluluk ve potansiyel sahibi biriyseniz, evliliği gençken de düşünün, korkmayın. Şartları aşırı zorlamayın ama ertelemeyin. Diğer yollardan çok daha riskli değil, hayır. 

Kısmetinizi "gençken evlenilmez zaten" düşüncesiyle kapamanıza gerek yok. Hayır, dışarıda daha iyi seçenekler de olup durmayacak ve sizler gezdikçe daha iyi seçeneğin iyi seçeneği olmaktan çıkacaksınız, evlenmeseniz de piyasada hareketliliğinize dikkat etmeniz hayrınıza olacaktır.

Ailenizle probleminiz yok ancak kısmetiniz şu an iyi görünmüyorsa, tabi ki karamsar olmayın ama 10 yıl da ileri atmayın hayallerinizi, bu kısmetinizi kapatır boş yere. 2 sene sonra belki farklı bir yerde olacaksınız. 

Aileniz evlenmek istediğiniz kişiye karşı çıkıyorsa, ailenizle aranız çok kötüyse, hayatı ailenizden öğrenemediğinizi hissediyorsanız ise gençken evlenmekten kaçınmanızı öneririm. Kaçarak evlenen birkaç kişi tanıdım ama işler hiçbiri için iyi bitmedi. Bu senaryoların kendini inşa ve tamir edebilmek için kısa olmayan bir zamana ihtiyacı oluyor.

İleride evlenmek de elbetteki korkunç, bahtsız bir şey değil. O formülle de mutlu olan çok kişi var ama ben bunun amaçtan ziyade kısmet işi olarak görülmesi taraftarıyım. Amaç edindiğiniz vakit aradaki süreyi ne yapacaksınız? Volcel olacaksanız bilmem de... 

Neyse haydin hayırlısı ya. Gençlerin aklına şüphe ekmeyin o kadar. 

Yorumlar

Henüz bu içeriğe yorum girilmedi.