Kültür, zihnimizin şekillendirilmesinde en önemli etkenlerden biri. Bundan hiçbirimizin şüphesi yok sanıyorum ki. Güdülerimiz ne kadar ortak olsa da, düşünce ve dahi duygu dünyamızı, değerlerimizi ve önceliklerimizi oluşturduğumuz şey kendimizi maruz bıraktığımız kültürdür.
Bugün, bu sitede konuştuğumuz problemlerin kaynağı büyük oranda Batı kültürü ve cinsel devrimdir. Seksin ilişki dışına alınması, insanların kadın-erkek ilişkilerine seks odaklı yaklaşması, aile kavramının giderek değersizleşmesi ve geri plana atılması… Sonu: nesilsizlik, nüfus problemleri ve zorunlu göç.
İlişkiler özelinde bakalım. İnsanların bağlanmaktan kaçınmayı yüceltmesi, birbirlerinden güdüsel istekleri olan seks ve sağlayıcılığı çevresini duygu ve değerlerle sarmaya gerek görmeden talep edebilmeleri, zorluklara dayanmanın gereksiz görülmesi… Bunlara antitez olarak aşk gibi geçici bir değerin aşırı pompalanması, bağ aranan ilişkilerde çiftin birbirinden aşırı yüksek romantik ve maddi beklentileri olması gibi sürdürülebilirliği yerlere çalan abukluklar.
Fark ettim de, benim Batı değerlerine kapılmamamı genç yaşlarda sağlayan ve bugün bu siteyi sizlere sunabilecek bir hayat yolundan gitmeme sebep olan şeylerden çok önemli bir tanesi, lise-ünivesite yıllarımda popüler kültürden değil de dünya kültüründen ve geleneksel kültürden haz alıyor olmamdı.
Lisede Bollywood yani hint sinemasına merak salmıştım, bunun yanında roman ve filmlerde tarihi içerikler inanılmaz ilgimi çekerdi. Kostümler, takılar… Özel merakımdı bunlar. Hal böyle olunca, değerler olarak da eskiye bir sempatim gelişti.
Arkadaşlar, şunu anlamalısınız, tekrar söylüyorum: hiçbir hayat tarzı insana hissettirebilecekleri açısından mutlak olarak bir üstünlük veya alçaklık vaat etmiyor. Her hayat tarzının artıları var, eksileri var. İnsanlık olarak duygularımız, farklı hayat tarzları yaşamamıza rağmen oldukça denk birbirine. Bugün, sizin çok sıkıntılı göreceğiniz hayat şartları içinde insanlar hayata tutunuyor ve mutlu olabilecek küçük şeyler bulabiliyorken; her yönden avantajlı gördüğünüz, çok şeye sahip olduğu düşündüğünüz insanlar depresyona girip intihar dahi edebiliyorlar, mesela Heath Ledger. İnsan, adapte olur. Önemli olan, o insanın kendine yakın gördüğü ve istediği bir hayat tarzını yaşayabiliyor ya da onu inşa etme yolunda olmasıdır.
Ben buna ya çok erken aydım, ya da dediğim gibi farklı kültürlerden beslenen bir zihnim olduğu için aradaki bağlantıları aklım çok erken yaşlarda kurdu ve insanların mutlu olma kapasitesinin yaşam tarzlarını seçmeleriyle alakalı olduğunu anladım.
Bugün, geçmişe baktığım zaman beni besleyen içeriklerin aslında şu an bu siteyi doldurmama ne kadar vesile olduğunu da bir bir görüyorum. Sizlere, aşağıda beni zamanında şekillendiren örneklerden birkaçını vereceğim. Yalnız, estetik değerler açısından kültür şokuna hazır olun. Farklı görünecek. Benim, farklı tipteki insanları ve imajları güzel algılayabiliyor olmamda da gene muhtemelen bu dönemimin çok etkisi var. Sizlere teselli yazıları yazmıyorum, ben gerçekten farklı yüzlerde güzellik görmeyi becerebilen bir insan oldum. Bu, farklılığa kendini maruz bırakarak geliştirilebilen bir beceri.
Haydi size site içerikleriyle birebir alakalı bir örnekle başlayayım. Bu bir Bollywood filmi. İsmi Hum Dil De Chuke Sanam, 99 yapımı bir film. Filmin konusu: Alfa Fucks Beta Bucks dinamikleri. Evet, yanlış duymadınız.
Spoiler vereceğim, zaten filmi heyecanı için değil içerikteki işaretleri görmek için izlemelisiniz. Alfa oğlumuz, gösterişli kızımızı tavlar. Aşık olurlar. Bu sırada, iyi bir ailenin iyi çocuğu kıza talip olur. Hindistan’da evlilikler görücü usülü yapılıyor halen. Aileler, evlenmelerine karar verir. Baba bu sırada alfa erkeğin kızıyla ilişkisini öğrenir, onu kovar. Çift harap olur. Kız görücü usülü olarak “iyi çocuk” ile evlendirilir. Çocuğu sevmez, istemez. İyi çocuk önce çok zorlanır ancak bunu kabullenir ve kızı yurtdışında yaşayan alfayla kavuşmaya götürür. Bu süreçte, kızımız iyi çocuğun değerini anlar ve filmin sonunda iyi çocuğu seçer.
Normalde seçer mi? Cevabı biliyoruz. Ya bu kültürle yetişmiş kız? Ya bu kültürü benimsemiş kız? Ne oldu aslında, kız kendini harap etme potansiyelindeki bir kocadan kurtulup kendini mutlu edecek bir kocayla hayatını devam ettirmeye karar verdi. Daha mı az mutlu olacak? Hayır. Hayatı daha az dalgalı olacak. Birinde tutku ve kaybın doruklarında gezecek iken, diğerlerinde sürdürülebilir bir mutluluğa kavuşmuş olacak. Bir insana bu da uyabilir. Bir insan, bunu tercih edebilir.
Beni etkilediğini düşündüğüm başka bir örnek vereyim. Bu sefer tarihi bir Hint filmi. Lagaan: Once Upon a Time in India biraz siyasi biraz da aşk sosu olan bir film.
Konuya bağlayayım. Dün bir tweet attım ve çok beğenildi:
Şimdi fark ettim. Bir kadın sosyal hayatında ağır oturaklı, özel hayatta ise bıcır bıcır olduğu zaman erkeği kendine daha çok bağlıyor. Çünkü o erkek kendini çok özel hissediyor. Dışarıdaki hallerine saygı duyuyor, içerideki haline şehvet. Duble voltran!!!!!
İşte ben bu ayrıma, aşağıdaki klip sayesinde vardım biliyor musunuz? Dikkat edin, klipte Hintli kızımız saçları sürekli örülü bir şekilde gezen, utangaç bir kız. (Arada İngiliz karakterimizin kendi rüyalanmaları göz ve kulak tırmalıyor, o kadar kusuru görmeyin artık) Klibin ilerleyen dakikalarında, çiftin arasındaki bağ mühürlendikten sonra, esas kızımız saçları salık olarak görülüyor, güzelliği ne kadar sınıf atlıyor bir bakın. Bu klip, benim üniversitede uzun olan saçlarımı sürekli örmemin müsebbibidir. Bana “dışarıda farklı ol, içeride farklı” düşüncesini aşılayan kliptir ve ben de benzer şekilde örgülü saçlarımı sadece sevgilimin yanında salık bırakırdım. Erkeğin, böyle jestlerden başının dönmemesi gerçekten mümkün değil.
Gelelim, dişil enerji konusuna. Hint kültürü dimorfizm yani çiftbiçimlilik konusunda giyim açısından ibret alınacak bir kültürdür. Kadınlar aşırı denecek kadar süslüdür. Kadın sesi çok incedir, hatta kulağı alışık olmayanlara tiz ve rahatsız edici gelir.
Öte yandan, bu kadınlar dişil enerji dediğimiz konuda toplumların çoğunu tokatlar. İşve cilve konusunda ustalaşmalarına sebep olan bir gelenekleri vardır. Biraz tatsız bir gelenektir zira kadının metalaştırılmasında kullanılmıştır ancak örneğime kaynak sağlayacağı için oradan içerikler kullanacağım. Geleneğin adı Mujra. Bu gelenek aslen saray geleneğidir, kadınların hükümdarı eğlendirmek için söz yazarlığı, şarkı söyleme, dans ve teatral anlatımı birleştirerek yaptığı bir gösteri çeşididir. Zaman içinde bu gelenek saraydan halka yayılmıştır, ancak halkta karşılığı genelevlerde yapılan şovlar olmuştur. Bu kadınların hikayeleri ile ilgili olarak Umrao Jaan filmini izleyebilirsiniz, talihsiz bir kader. Aynı zamanda, yeteneklerinin ne kadar emek istediği ve uzun bir süreçte edinildiği üzerinden de bunların saygı duyulası kadınlar olduğunu görüyoruz.
Instagram’da, Tiktok’ta abuk subuk videolar koyan ablalar memelerini açarak uğraşadursun, bu Hint kadınları “fuck me eyes” çıtasını göklere çıkaran, küçük hareketle, azıcık gösterip azıcık koklatma dengesini mükemmel sağlayan bir çizgi yakalamışlardır, üstelik dediğim gibi filmlerdeki bu karakterler hayat kadınıdır.
Size iki tane Mujra örneği vereyim de kadın kadın neymiş beraber izleyelim.
Bu klibe dair bir Redpill notu düşmeden duramayacağım. Kadının dikkat ederseniz meslek gereği çok iyi geliştirdiği bir ilgi isteme-ilgi gösterme becerisi var. Klipte birkaç kere sadece müşteri olarak gördüğü erkeklere ne kadar kontrollü bir dişi kaplan edasıyla, bazen de sevecen bir tavırla yaklaştığını görün. Bir de, sonda gelen ana karakter ki kim olduğunu önceden biliyordu ve etkilenmişti o kişiden, geldiği zaman ona olan tavrının nasıl giderek masumlaştığını, kontrolü gevşettiğini ve sonraki küçük selamlaşma jestleri sırasındaki kedi misali utangaç cevabını görün. İşte bir kadın gerçekten ilgilendiği bir erkek karşısında gardını bu şekilde indirir, ona saygı duyar ve bu saygı belli olur. Hem Aishwarya'yı hem yönetmeni bu mükemmel nüansı yakalamaları açısından tebrik etmek lazım.
Bu klipte de üzgün duran esas oğlumuz klibin sonunda Paro diyerek bahsettiği kızı oneitis yapmıştır. Arkadaşı onu tabak çevirmek suretiyle kendini özgürleştirsin diye buraya getirmiştir. Ancak erkeğimiz tabak çevirmeyi ve asıl kızı unutmayı reddeder. Daha sonradan, kendini sevmeye hazır bu kadının sevgisine dönmeye çalışmış ancak kendini oneitisten kurtarmamıştır. Filmin sonunda da aşkından ölür, ibretlik bir hikaye.
İşte kültür. İşte çeşitlilik. İşte zihin dünyası ve hayallere etkisi…
Şimdilerde, Bollywood ne durumda bilmiyorum ancak Kore kültürü çok yaygın karşılık görüyor bizim kızlarda da. Onun da mesela daha az cinsellik merkezli, daha seviyeli ilişkiler pompalayan ve erkekler üzerindeki alfalık baskısını azaltan bir kültür olduğunu biliyoruz.
Kültürün etkisi hafife alınmamalı. Besleneceğimiz kültür doğru seçilmeli, gençlere kültür pompalanmalı. Dediğim gibi, hiçbir hayat yolu diğerinden daha fazla mutluluk ve üzüntü vaat etmiyor, dalganın boyutlarını ve amacına uygunluğunu seçiyorsun sadece. Bunu unutmayın ve zihin dünyalarınızı amaçlarınıza göre beslemekten çekinmeyin. İç huzuru bulmanın ve güdülerinle savaşmanın çok işlevsel bir yoludur bu.
Bence bu yazının konusu gibi beslenilen kültür ve tercihle alakalı. Ben tam aksine green flag olarak görebilirdim bunu. Bir aile kurmak veya geleneksel ilişki dinamiğine sahip olmak istemiyorum çünkü.
Yanıt yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.
Kadının belli bir kariyeri varsa, ad soyadı ile belli bir referans biriktirmişse tutmak istemesi normal, yoksa bence de pek iyi bir gösterge değil. Ailene dahil olmaya, sana eş olmaya olan hevesinde bir miktar düşük heves sinyalliyor gibi.
Yanıt yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.